Liyâkat ve Alperen

Liyâkat ve Alperen

Birinci Bölüm: (00.36 – 38.05)

Liyâkat ya da İstihkâk

Soru:
Âdet-i ilâhiye açısından, iman hizmetinin bir neferi olma liyâkatini ortaya
koyamayanların dairenin dışına itilmeye müstehak olacakları ifade ediliyor. Bu
itibarla, “irtidat” kavramının gönül erlerine bakan yanları var mıdır? Bir ilâhî
tokatla kenara atılmamak için liyâkat mutlaka şart mıdır; bu konuda, fazl-ı
ilâhîye ne ölçüde bel bağlanmalıdır?



-Liyâkat (bir şeye uygun/yaraşır ve bir vazifeye ehil olma) çok önemli
muvaffakiyetlerin vesilesidir; istihkâk (bir cezayı hak etme ve bir musibete
açık hale gelme) ise, bereketin kesilmesine sebeptir. (02.47)

-Onca kin
ve garez yüklü insanın her gün daha farklı bir komplo kurduğu bir dönemde, şayet
gönül erleri, liyâkat peşinde koşuyorlarsa ve davaya ehil insanlar olmak için
çırpınıyorlarsa, o ölçüde menfi neticelere istihkaktan uzak durmuş sayılırlar.
Aksi halde, ne kadar liyâkat kaybına uğruyorlarsa, o nispette de derdest edilip
bir kenara itilme istihkakıyla karşı karşıya kalmış olurlar.
(05.45)

-İrtidat ne demektir; iman hizmetinin mürtedleri kimlerdir?
(08.18)

-Liyâkat peşinde olmak ve adım adım liyâkati takip etmek çok
önemlidir; zira, âhir zamanda Din-i Mübin’e hizmet edecek insanlar, şeklî-nazarî
müslümanlar değil, velayet yolunun yolcuları olacaklardır. (10.15)

-“Ey
iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle
bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar
mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah
yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından
korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. Allah vâsi
ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir).” (Mâide, 5/54) mealindeki
ayet-i kerimenin mesajları ve iman hizmetine ehil kimselerin altı vasfı…
(14.29)

-Allah yolunda mücahede etmenin çeşitleri ve şartları…
(19.07)

-“Rahman’ın kulları”nın belli başlı sıfatları…
(27.23)

-“Bakma yâ Rab sevâd-ı defterime / Yak yakacaksan onu benim
yerime!” (30.50)

-Ümit ve beklentimiz odur ki, Allah Teâlâ bunca
nimetlerle serfiraz kıldığı gönüllüler hareketinin canlılığını muhafaza etsin ve
gönül erlerini bir kenara itilme istihkakıyla karşı karşıya bırakmasın!..
(36.36)


İkinci Bölüm: (38.06 – 58.19)

Sonsuzluğun Sahibi’ne Uçtu Alperen!..

Soru: Yazılarınızda ve sohbetlerinizde “Anadolu insanı” tabirini
sıkça kullanıyorsunuz. Merhum Muhsin Bey’i yâd ederken de “tam bir Anadolu
insanıydı” dediniz. “Anadolu insanı” ifadesine yüklediğiniz manaları ve bu sözün
çağrıştırdıklarını lutfeder misiniz?



-Muhsin Yazıcıoğlu Beyefendi’nin vefatına çok üzüldüm; gerçekten karakterli
bir insandı. Bu üzüntümün siyasi mülahazamla da alâkası yoktur; kim Rabbimize,
Efendimize, İslam’a ve Kur’an’a yakın görünüyorsa, ona yakın durmak çok önemli
bir vazifedir. (38.48)

-“Anadolu insanı” ifadesinin çağrıştırdıkları…
(39.39)

-Biz ki müslümanız, aldansak da aldatmayız. Bu açıdan, bazı
büyüklerin bir kısım entrikalara kurban gitmeleri yadırganmamalı; zira, mü’min
hüsn-ü zan insanıdır, dolayısıyla o, çoğu zaman hile ve komplolara ihtimal
vermez. (43.40)

-Muhsin Bey ve arkadaşları mefkureleri uğrunda koşarken
çok şerefli bir ölümle ötelere yürüdüler. Bu hadisede Allah’ın muradı nedir,
bilemeyiz. Kaderi değiştirmeye de gücümüz yetmeyeceğine göre, bize düşen,
kimseyi suçlamadan kadere rıza göstermek ve siyasi istismarlara da meydan
vermemektir. (47.30)

-“Alperenler” arasından yüreğindeki yangını sokakta
bağırmak suretiyle söndürmek isteyenler de çıkabilir; bunu da anlayışla
karşılamak ve acıya ortak olmak lazımdır. (53.07)

-Muhsin Bey’in ve kader
arkadaşlarının ailelerine bir şey söylemek bize düşmez. Fakat, davası uğruna
çıktığı yolda bir çeşit şehitliğe yürümüş ve herkesin hüsn-ü şehadetine mazhar
olmuş bir insanın, yakınlarına şefaat edebileceği düşüncesi onlar için de çok
önemli bir teselli kaynağı olmalıdır. (54.12)

-Millî çizgisini inandığı
şekilde mücahedeye dönüştürerek bir ömür o yolda yürüyüşünü sürdüren,
memleketimizin güzide evlatlarından, Muhsin Yazıcıoğlu beyefendi ve yol
arkadaşlarının âhirete irtihalini öğrenmiş olmanın hüznü içindeyiz. Muhsin
Yazıcıoğlu Beyefendi’ye ve onunla aynı kaderi paylaşan arkadaşlarına Cenâb-ı
Erhamurrahimin’den rahmet ve mağfiret diler, aileleri, akrabaları, dava
arkadaşları ve Türk-İslam âlemine taziyelerimizi arz ederiz.
(57.46)