Fitne

Soru: Kur’an-ı Kerim, şerrin yanı sıra hayrın ve seyyiâtla
beraber hasenâtın da fitne unsuru olabileceğine; insanın hem şerle hem de
hayırla imtihan edildiğine dikkat çekiyor. İster ferdî hayatımızda isterse de
milletimizi alâkadâr eden meselelerde hayrın ve hasenâtın da fitne unsuru
olabileceği hususunu nasıl anlamalıyız? Bu türlü fitnelerden kazançlı çıkabilmek
için nelere dikkat etmeliyiz?



-Kur’an-ı Kerim’de, fitne unsurlarının sayıldığı bir ayet-i kerimede mealen,
“Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya
ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155)
buyurulmaktadır. (01.00)


-Sabır; sabredilen hususlar itibarıyla; Allah’a kulluğun zorluklarına
katlanma manasına ibadet ü tâate karşı sabır; günah yolunun nefse hoş gelmesine
mukabil mâsiyet duygusuna karşı sabır; Hakk’ın kaza ve kaderine rıza göstermeyi
de ihtiva eden semâvî ve arzî belâlara karşı sabır olmak üzere başlıca üç gruba
ayrılır. (03.13)


-Namazda
لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ
“Hakiki güç ve kuvvet
sahibi sadece Allah’tır; olup biten her şey, ancak O’nun izni ve iradesi
dahilinde gerçekleşir.” demenin hükmü… (05.20)


-“Hayr”; herkesin beğendiği, rağbet ettiği şeyler, şeref, meşru iş, faydalı
ve sevabı gerektiren amel, iyilik, ibâdet ve mal gibi anlamlara gelir; onu zıddı
ise “şer”dir. (06.30)


-Arapça’da “hayr” kelimesi, sadece iyiliği ifade etmez, mal ve servet için de
kullanılır. Mesela, “Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür. Kendisi de
buna şahittir. Ondaki mal hırsı pek şiddetlidir.” (Âdiyât, 100/6-8) mealindeki
ilahi beyanda geçen “hayr” kelimesi mal, mülk ve servet manasına
gelmektedir.


-Melekler Cenâb-ı Hakk’ın, İbrahim aleyhisselama “Halilim” demesindeki
hikmeti sorarak hullet ve dostluğun servetle bağdaşıp bağdaşmayacağını öğrenmek
isterler; uzun bir yoldan gelmiş, saçı-sakalı dağınık, üstü-başı perişan bir
misafir edasıyla İbrahim Nebi’nin yanına varıp “Subbûhun Kuddûsün (Rabbunâ ve)
Rabbu’l-melâiketi ve’r-rûh” derler. Bu tesbih, vahiyle yunup yıkanmış o pak
gönle öyle tesir eder ki, “Aman, bu ne güzel bir söz” der ve koyunlarının dörtte
biri karşılığında o sözü tekrar etmelerini yalvarırcasına ister. Melekler,
kendilerine has bir ses ve eda ile o tesbîhi tekrar edince, Allah’la alâkası
açısından tesbîh u tazime ve vahye aşina olan Halilürrahman, o sözdeki
derinliğin kendi ruhunda hasıl ettiği tesir neticesinde, bir kere daha aynı
tesbîhi duymak için malının tamamını vermeye de razı olur. Nihayet, “Değil mi ki
bana bu tesbîhi dinletip öğrettiniz, ben de size köle oldum!” diyerek meleklere
mukabelede bulunur. Bu davranışıyla da, sahip olduğu her şeyi, hatta canını bile
Cânan yolunda feda edebileceğini gösterir. (07.50)


-İnsan, mal-mülk, makam-mansıp, evlad ü iyal ile sürekli denenip sınandığı
gibi kadınla da imtihan olabilir. Zaten, bir imtihan unsuru olması açısından
kadına “fitne” de denilmiştir. Bir kısım mü’minlerin sabah akşam dualarında
“Allahümme ecirnâ min şerri’n-nisâ, Allahümme ecirnâ min belai’n-nisâ, Allahümme
ecirnâ min fitneti’n-nisâ” demeleri; yani, “Allahım, erkekliğin altında kalıp
kadınla imtihanı kaybederek bir kötülük işlemekten bizi koru; Allahım, şehvetin
arkasında sürüklenip bir felakete uğramaktan bizi muhafaza et; Allahım bir
kadının cazibesine kapılıp doğru yoldan sapmaktan bizi halâs eyle!” diyerek
Allah Teâlâ’ya iltica etmeleri kadının potansiyel bir iptila vesile
olmasındandır. Yoksa, mü’minler, kadının şer, bela ve fitne olarak yaratıldığını
asla düşünmez ve kadın fitnesinden korunma dualarını o bâtıl inanca bağlamazlar.
Bu açıdan, aslında erkek de kadın için bir imtihan aracıdır ve kadın da erkek
sebebiyle başına gelebilecek şerden, beladan ve fitneden sürekli Hazreti Hafîz’e
sığınmalıdır. Hatta, o da –dilerse– dualarında “Allahümme ecirnâ min
şerri’r-ricâl, Allahümme ecirnâ min belâi’r-ricâl, Allahümme ecirnâ min
fitneti’r-ricâl” diyebilir. Evet, erkek-kadın münasebetleri çerçevesinde her
ikisi de birbiriyle imtihan olmaktadır ve her biri diğeri için bir imtihan
unsuru, bir bela sebebi ve bir fitne vasıtasıdır. (12.35)


-Hazreti Ömer’in (radıyallahu anh) gözünün nuru olan delikanlı, ismet ufkunun
temsilcilerindendi. Bir tuzağa düşüp günaha karşı hafif bir temayül gösterecek
gibi olunca birdenbire “Allah’a karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir dürtü
ilişince, hemen düşünüp kendilerini toparlar, basiretlerine tam sahip olurlar.”
(A’raf, 7/201) mealindeki ayeti hatırlamış ve kalbinin haşyetle çarpışı
karşısında daha fazla dayanamayarak oracığa yığılmıştı. Sonra… (14.22)


-Fitne unsurlarından biri de mü’minlerin birbiriyle imtihan edilmeleridir.
(16.45)

-Mü’min nerede, neye ve ne ölçüde sevineceğini iyi belirlemeli;
sevinçte aşırı gitmemeli ve şımarıklığa düşmemelidir. (21.45)


-Tarık b. Ziyad’ın Endülüs’e girişi ve ruhun zaferi… (23.37)


-Yavuz Sultan Selim’in zafer sonrası İstanbul’a dönüşteki mülahazaları..
yaklaşık yarım asır hükümdarlık yapan Kanuni Sultan Süleyman’ın yatağını
koridora serdirişi… (25.10)