Kerbelâ ve “Yangın Var!..”

Kerbelâ ve “Yangın Var!..”

Soru: Bazı Alevîler, Sünnîleri Kerbelâ hadisesine karşı duyarsız olmakla itham ediyorlar; bir kısım Sünnîler de Kerbelâ’nın yâd edilişinde aşırılığa gidildiğine inanıyorlar. Bu mevzudaki müstakim düşünce ve doğru davranış nasıl olmalıdır?



-Kerbelâ mezalimi, aradan onca zaman geçmesine rağmen bugün de bütün mü’minlerin içini kanatan, ciğer-sûz bir hadisedir. (00.56)


-Kendimi idrak ettiğim günden bu yana, gezip gördüğüm tekyelerde, zaviyelerde, medreselerde, sohbetlerinden istifade etmeye çalıştığım âlimlerin, âriflerin ve fazilet ehlinin meclislerinde Kerbelâ ile alâkalı mersiyeler okunduğuna ve bilhassa Seyyidina Hazreti Hüseyin’in maruz kaldığı zulüm hikaye edilirken herkesin hıçkıra hıçkıra ağladığına çokça şahit olmuşumdur. Alvarlı Efe Hazretleri’nin, “Bu gün mah-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar / Bu gün eyyam-ı matemdir, bu gün âb-ı Revan ağlar.” sözleri hâlâ kulağımdadır; bunlar söylenirken duygu pınarlarımızın coştuğu ve gözlerimizin yaşlarla dolduğu da hafızamda bugünkü gibi canlıdır. (02.15)


-İnsan, Ehl-i Beyt’in maruz kaldığı o elim hadisenin acısını her zaman yüreğinde hissetmelidir; ne var ki, her şeyde olduğu gibi bu acıyı ve hüznü ifade etme meselesinde de dengeli olmak esastır. (05.05)


-İnanan insanların elem ve kederlerini ifade etme üslupları da dinin esaslarına uygun olmalıdır. Dinimizde şehitlerin ve ölülerin arkasından vurunup dövünme şeklinde bir matem yoktur. (07.24)


-Bazı kimseler, Kerbelâ’da yapılan zulmün ızdırabını derinden duymak için bir kısım yollara başvurabilirler; bazıları da Ehl-i Beyt’e salât ü selam okumak suretiyle onlara sevgilerini ortaya koyar ve hüzünlerini duaya çevirirler. Bu meselede esas olan, tarafların birbirlerini kınamamaları ve yeni iftiraklara sebebiyet vermemeleridir. (11.31)


-İlm-i Kelâm’ın büyük imamlarından meşhur Sa’deddin-i Taftazanî’nin Yezid hakkında tel’ine cevaz vermesine mukabil, Aliyyü’l-Kârî ve Seyyid Şerif-i Cürcanî gibi âlimler demişler ki: “Gerçi Yezid, zalim, gaddar ve fâcirdir; fakat sekeratta imansız gittiği gaybîdir; tövbe etmesi ve imanla gitmesi ihtimal dahilinde olduğundan, öyle hususî şahsa lanet edilmez. Belki, “Allah’ın lâneti zâlimlerin ve münafıkların üzerine olsun.” sözündeki gibi umumî bir ünvan ile lanet caiz olabilir. (14.36)


-Ehl-i Beyt’in başına gelenlerin ızdırabını duyarken günümüzde de bazı Yezidîlerin bulunduğunu varsaymak ve bir kısım Sünnîleri Yezidî yerine koymak yeni kavgalara zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramaz. Halbuki, Ehl-i Beyt’i sevmek Sünnîler için de dinin bir emri ve şubesidir; Kerbelâ’nın hüznü ise müşterektir. (15.48)


-Günümüzde de Hâriciler vardır: İslam’ın kalbî ve ruhî hayatını kabul etmeyenler, her şeyi kuru nâsslara bağlayanlar, Kur’an’ı kendi re’yine göre kabaca yorumlayanlar ve masum insanlar üzerine bomba yüklü arabalarla yürüyenler de Hâricî kalıntılarıdır. (18.35)


-Üstad Hazretleri diyor ki; “Nasıl ki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her taife-i nebâtâtın, tohumların, ağaçların istidatlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri kendine mahsus çiçek açar, fıtrî birer vazife başına geçer. Öyle de, Sahabe ve Tâbiînin başına gelen fitne dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidatları tahrik edip kamçıladı. “İslâmiyet tehlikededir, yangın var!” diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyetin hıfzına koşturdu.” (20.08)


-Bugün de yangın var!.. (24.38)


-Biz küçük farklılıkları kavga sebebi yaparak hasımlarımızın ekmeğine yağ sürmemeliyiz; Alevîsiyle Sünnîsiyle el ele vermeli ve hep beraber Allah’a yürümeliyiz. Irkî mülahazalara girmeden, mezhep farklılığı gözetmeden ve meşrep ayrılığını “öteki” saymaya vesile etmeden milletimizin bütün fertleriyle dostça yaşamalıyız. Sosyal coğrafyadaki bütünlüğü nazara almalı, ona göre bir hizmet için yol haritası belirlemeli ve toplumumuzun partiküllerini oluşturan herkese karşı aynı saygı ve sıcaklıkla muamele ederek -Allah’ın izniyle- ihtilafların ve iftirakların önünü almalıyız. (26.10)