Nelere İmrenmeli ve Nasıl Zikretmeli?

Nelere İmrenmeli ve Nasıl Zikretmeli?

Çay Faslından Hakikat Damlaları: Nelere İmrenmeli?!.

-Cenâb-ı Hak,

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا

“Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O’nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur’an’ı (okumakta) acele etme ve ‘Rabbim, benim ilmimi artır’ de.” buyuruyor. Aslında biz de bu talebi dile getirmeliyiz; şu kadar var ki,  neyin ilim olup olmadığına dikkat etmeliyiz. (00:40)

-Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Bu nice okumaktır!” sözleriyle ifade ettiği gibi, gerçek ilim, insanın, kendi mahiyetini dikkatle okuyup Zât-ı Ulûhiyetin kâinat kitabındaki eserlerine de nazar ederek belli bir müktesebat sahibi olması ve hatta ondan da öte marifette derinleşmesi demektir.  (02:51)

-İnsan hiç farkına varmadan dünyanın câzibedar güzelliklerine kapılıp onların arkasından sürüklenebilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ

“Kadınlar (kadınlar için de erkekler), oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeyler insanlara (süslenmiş) cazip gelmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici bir metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmrân, 3/14) (04:30)

-Nakledildiğine göre; Müslümanlar ile Hindular arasındaki çatışmaların kızıştığı günlerde, Hindu çocuklardan biri de hayatını kaybeder. Çocuğun babası, Müslümanlardan bir çocuk öldürerek intikam almak için yemin eder. Bunu haber alan Gandi, adamı çağırır ve ona niçin masum bir çocuğu öldürmek istediğini sorar. Hindu adam, “Onlar benim yavrumu öldürdüler, ben de onlardan bir çocuk öldürerek öcümü alacağım” der. Gandi’nin mukabelesi düşündürücüdür; der ki, “Birini öldürmen, senin ölmüş çocuğunu geri getirebilir mi? İlle de çocuğunun yerini doldurmak istiyorsan, onlardan bir çocuğu evlâtlık edin, onu kendi öz oğlun gibi bağrına bas ve güzelce yetiştir.” (06:22)

-Allah Teâlâ insana imrenme hissi de vermiştir ama insan onu geriye beş on şey döndürebileceği istikamette kullanmalıdır; imrenme gücünü, yazlığı kışlığı, yatı katı, yalısı köşkü… ile dünyaya değil takvaya, zühde, insanî inceliklere tevcih etmelidir. (09:00)

-Endülüs’ü fethettiği gün hazine dairesine girip altınları, mücevherleri gö­rünce kendi kendine “Tarık, dün bir köleydin. Bugün muzaffer bir komutansın. Yarın ne olacağını da ancak Allah bilir. Şı­mar­ma…” diyen ve sonra gurura, çalıma girmemek için yata­ğını kraliyet dairesine değil ahıra serdiren Tarık b. Ziyad’ın tevazuu ve ruh zaferi imrenilecek bir fazilettir. (11:00)

-Kanuni Sultan Süleyman’ın 46 senelik bir saltanatı vardır. Bu zat yarım asırlık bir zamanda meseleyi dorukta tutmuş, dünya devletlerine “eyaletim”, “vilâyetim” nazarıyla bakmıştır. Fakat, ihtişamın zirvesinde olduğu bir dönemde zaferle neticelenen bir seferden dönerken, “Nefsime biraz gurur geldi.” demiş ve yatağının izbede serilmesini istemiştir ki, işte asıl büyüklük ve imrenilecek yiğitlik buradadır. (14:00)

-Koca Yavuz Sultan Selim, bir yandan bütün bâtıl cereyanların yayılmasını önlerken, diğer yandan da Mercidabık ve Ridaniye zaferleri gibi yüzümüzü ak eden başarılarıyla ve şahs-ı mânevî-i Ahmediye’yi (aleyhissalatü vesselâm) temsil keyfiyetiyle ülkeyi hilâfetin merkezi hâline getirmiştir. İşte böyle bir sefer dönüşünde Üsküdar’a kadar gelmiş; İstanbul halkının şehrayinler tertip ederek coşkuyla kendisini karşılayacaklarını duyunca, “Lalam! Böyle bir şey uygun düşmez; biz ne yaptık ki! En iyisi biz geceyi Üsküdar’da geçirelim de halk uyurken sessizce Topkapı’ya geçeriz.” demiştir. İşte bu da imrenilesi bir yüksek karakterin ifadesidir. (14:52)

-İnsan, Allah rızasına imrenmeli.. Hazreti Şah-ı Geylânî’nin haline imrenmeli.. İmam Şazilî’nin haline imrenmeli.. Ebu Hanife hazretlerinin hatimle kıldığı namazlara imrenmeli.. tavır ve davranışlarında İslam’ı milimi milimine yaşamaya imrenmeli.. en kâmil ve eksiksiz imana, İslama, ihsan, ihlasa ve bunlarda derinleşmeye imrenmeli!.. (16:30)

Soru: Eserlerde, “Zikreden adamın, feyz-i İlâhîyi celb eden muhtelif lâtifeleri vardır. Bir kısmı, kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir. Binaenaleyh, gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hâli değildir.” deniliyor. Bu tespitten hareketle, latifelerin ilahî feyizlerden tam istifade edip yeterince beslenebilmeleri hangi vesilelere bağlıdır? (18:37)

-Mübtedîler de diyebileceğimiz yola yeni çıkmış, henüz işin başında ve heceleme safhasında olan insanlar, marifet, muhabbet ve zevk-i ruhânîdeki enginliği duyamazlar, likâullaha iştiyak meselesini hiç bilemezler. Onlara “Asıl mesele kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir!” derseniz, onları ümitsizliğe atmış olursunuz. İşte “gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hâli değildir” sözüyle, böylelerine yolun ilk adımı gösterilmekte ve ebcede çıkmanın hecelemekten geçtiği ifade edilmektedir. (19:11)

-İnsan zikir mevzuunda da himmetini âli tutmalı ve dudaklarından dökülen her kelimeye şuur damgası vurarak onu kalb ve ruhuna da söyletmeye çalışmalıdır. Hazreti Pir; Ebu’l-Hasan eş-Şazilî, Abdülkadir Geylanî, Mustafa Sıddıki’l-Bekrî, Ahmed Rifaî, Muhammed Bahaüddin Nakşibendî, Mevlana Halid-i Bağdadî gibi büyüklerin, tesbihin her tanesine dokunduklarında bütün zerrat-ı kâinat adedince Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ettiklerini ve bunu vicdanlarının enginliğinde duyduklarını ifade ediyor. Hatta Allah hakkının büyüklüğü karşısında bir tesbihin O’nu ifade etmeyeceğini düşünen bu zatlar, tesbihlerini, denizlerin kumlarına, yağmurların damlalarına ve mahlûkatın soluklarına bağlıyor, öyle söylüyorlar. Hazreti Pîr, onların bu durumuna imreniyor ve onlar gibi bir tesbih tanesine dokunduğunda trilyon adet tesbihlerin içine akmasını duymak istiyor. Hayat-ı seniyyelerinin sonuna doğru bir gün bu has hizmetkârına diyor ki, “Kardeşim, Allah’a hamd olsun. Ben de artık Ebu’l-Hasan eş-Şazilî ve Abdülkadir Geylanî Hazretleri gibi “Sübhanallah” dediğim zaman bütün zerrat-ı kâinatı birden duyuyor gibi oluyorum.” (21:43)

-İnsanın latîfelerini besleyen gıdalardan biri de zikirdir.(28:30)

-Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, nefs-i emmâre, levvâmeye veya mutmainneye inkılâp etse bile onun tesiri hiçbir zaman bütün bütün yok olmaz. Çünkü o, silâhlarını ve cihâzâtını sinirlere, hassasiyetlere ve çeşitli mevzulardaki aşırı titizliğe devreder; onlar da onun vazifesini âhir ömre kadar sürdürürler. Nefs-i emmâre çoktan öldüğü halde, onun tesirleri yine görünür. Bu hususa dikkat çeken Üstad Hazretleri der ki, “Ben bir zaman enaniyetini bırakmış ve nefs-i emmaresi kalmamış büyük evliyanın da şiddetli bir surette nefs-i emmareden şikayet ettiğini gördüm, hayrette kaldım. Sonra kat’î bildim ki, âhir ömre kadar mücahede-i nefsiyenin sevabdar devamı için, nefs-i emmarenin ölmesi üzerine onun cihazatı damarlara ve hissiyata devredilir, mücahede devam eder. İşte o büyük evliyalar, bu ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şikâyet ederler.” (29:23)

-Hazreti Üstad, “Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır.” demiyor mu? Eğer hayırlı işlerin arkasındaysanız, şeytan ve onun cinnî-insî dostları sizinle de uğraşacaklardır. Peki neden başkalarıyla uğraşmıyorlar? Niye uğraşsınlar ki? Anlatılır ya: Birisi, caminin önünden geçerken bakmış ki orada başka biri bekliyor. “Sen kimsin, burada ne bekliyorsun?” diye sormuş. Karşıdaki cevap vermiş: “Ben şeytanım, şu camiden çıkacak insanları bekliyorum. Elimdeki şu gemleri onların kafalarına vuracak ve istediğim tarafa yönlendireceğim onları.” Adam tekrar sormuş; “Benim için getirdiğin gem hangisi?” Şeytan cevap vermiş: “Senin için geme lüzum yok ki; sen zaten kendi ihtiyarınla arkamdan koşturup duruyorsun.” (32:48)

-Ebu’l-Leys Semerkandî hazretlerinin, “Tenbîhü’l-Gâfilîn” isimli kitabında anlattığına göre; Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam) “Senin dünyada en büyük düşmanın kimdir?” diye sorunca, Şeytan “Sensin” diyor. Çünkü, iblisin oyunlarını bozanların başında İnsanlığın İftihar Tablosu vardır. İnsî ve cinnî şeytanlar her devirde kendi oyunlarını bozanlara düşmanlık eder ve hep onlarla uğraşırlar. (34:20)

-Şeytanlardan gelebilecek hücumlara karşı latifelerimizi güçlendirmemiz, onlardaki nefsanî/şeytânî tuzaklara tepki gücünü artırmamız ve bu konuda Kur’an-ı Kerim’in talim buyurduğu üzere Allah’a sığınmamız gerekmektedir.

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ

“Sen de ki: Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!”  (Mü’minûn sûresi, 23/97-98) (36:53)