407. Nağme: Yusuflara Selam Olsun!..

407. Nağme: Yusuflara Selam Olsun!..

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Kıymetli dostlar,

Bildiğiniz gibi “nağme” bölümümüzde sadece görüntülü sohbetleri değil, muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin namazları müteakip beş on dakikalık hasbihallerini, bir çay faslında dillendirdiği hakikatleri, günlük Tefsir ve Fıkıh derslerinde nazara verdiği nükteleri ve can alıcı açıklamaları da ses kaydı olarak neşrediyorduk.

İnşallah bu türlü paylaşımlarımızı sürdüreceğiz.

Bu cümleden olarak, muhterem Hocamızın geçen gün bir namazın ardından dile getirdiği hakikatleri 24.18 dakikalık ses dosyası şeklinde arz ediyoruz.

Hürmetle…

SOHBETTEN BAZI PARAGRAFLAR:

Şûra Sûresi’ndeki “Onlar öyle yüce kaametlerdir ki, problemlerini kendi aralarında meşveretle çözerler.” ayetine işaret eden Hocaefendi, meşveretin önemi üzerinde durdu. Hocaefendi, bir konu hakkında mutlaka onu ehline sormayı tavsiye ederek, o konuda ehil olmuş kişileri bir araya getirip akıl danışmanın önemini vurguladı. Sohbetinde Uhud Savaşı’nda yaşanan hadiseyi de örnek gösteren Hocaefendi, “Allah Resulü (sas), Uhud’da mukadder gibi görünen hezimeti Allah’ın izni inayetiyle zafere çeviriyor. Bu şu demektir; başa gelen şeyler karşısında paniğe kapılır, enerjinizi, dinamizminizi o istikamette kullanırsanız kaybedersiniz.” dedi. Muhterem Hocamızın önemli değerlendirmeleri özetle şöyle:

İMANLA BAKINCA SİSLİ HAVA BİRDEN AÇILIR

İmanla bakınca insan böyle görülmez gibi şeyler görülür, sisli dumanlı hava birden bire açılır. Ağaç yaprakları, revnaklar keyfiyetleriyle arz-ı endam etmeye başlarlar. Yoksa bir taraftan gelecek adına bazı şeylerin telaşı, şöyle mi yapsak, böyle mi yapsak, boş yere bir efor, bir enerji harcama tüketir insanı. Belli disiplinler, belli prensipler çerçevesinde yapılacak şeyleri yapmak lazım. Hiç değişmeyen disiplinler vardır. Dinin değişmeyen, imana müteallik disiplinlerini düşünün, ibadet-ü taate yönelik disiplinlerini düşünün, bunlarda kusur etmeden bunları yerine getirmek lazım. Dünyada mesut yaşamanın yolu bundan geçtiği gibi, bu aynı zamanda bir sırat geçme, sırat hayatı yaşama, öbür tarafta da sıratı geçme buna bağlıdır.

HAŞA, RESUL-Ü EKREM’E HATA YAPTI DİYEBİLİR MİSİNİZ?

Şimdi yapacağımız şeyleri yaptık ama işte bir yerde hata yaptık. Veya hata yapmadık da Allah (cc) bizi imtihan etti. Haşa ve kella Resul-ü Ekrem’i hata yaptı diyebilir misiniz? Uhud’da strateji tamdı. Fakat orada birileri dedi ki ‘Nasıl olsa adamlar bozgunda tabana kuvvet kaçıyorlar. El alem de o ganimeti toparlıyor. Ganimet de meşru olduğuna göre bizim dağılmamız lazım.’ Emre itaatteki incelik o esnada bir zuhura kurban edildi. Oysaki zuhur zuhura düşmemeye bağlıydı. Ama İnsanlığın İftihar Tablosu (sas), orada hiç sarsılmadı. Yani mübarek yüzü yarılmıştı, olsaydım benim yüzüm yarılsaydı, dişi kırılmıştı. Fakat orada bir hezimeti zafere çevirdi.

BAŞA GELENLER KARŞISINDA PANİĞE KAPILIRSANIZ KAYBEDERSİNİZ!

64 tane bizim saydığımız Uhud şühedası var. 64 fakat 70 de deniyor herhalde altı tanesinin ismini bilmiyorlar. Müşrikler haklarından geldik deyip sonra Ebu Süfyan’ın komutasında Medine’ye doğru onlar yola çıkıyor. Fakat Allah Resulü, mukadder gibi görünen böyle bir hezimeti Allah’ın izni inayetiyle zafere çeviriyor. Bu şu demektir; başa gelen şeyler karşısında paniğe kapılır, enerjinizi, dinamizminizi o istikamette kullanırsanız kaybedersiniz. Hiçbir şey olmamış gibi bütün dimağ fakültelerinizle, ruhi fakültelerinizle, iradi fakültelerinizle iradeye ait ne kadar fakülte varsa hepsini harekete geçirerek pekala şimdi ne yapmalı demek lazım. Hiç sarsılmadan hatta biraz evvel dedim, hayır Allah’ın ihtiyar buyurduğu şeylerdedir.

MESELELER ORTAK AKILLA ÇÖZÜLMELİ

‘Ehli zikr’, o mesele üzerinde sürekli, tezekkürde, tedebbürde, bir kelime daha, taammukte, derinleşmede bulunuyor. Çok buudlu, çok derinlikli düşünüyor. Onlara müracaat etmek lazım. Hatta o meseleyi o türden düşünen insanları bir araya getirerek ortak aklın çözmesini sağlamak lazım. Bu da İslam’daki meşveret adıyla ifade edilen husustur. Evet, Şûra Sûresi’nin 38. ayeti, “Onlar öyle yüce kaametlerdir ki işlerini arada, problemlerini kendi aralarında meşveretle çözerler.” Bakın bir kati naslar var. Bir de şahsi teemmüller, tedebbürler, tezekkürler var. Hatta bir kelime daha ilave ettik taammuk, daha derince düşünmeler var. Acaba doğru muyuz? Burada da isabetli bir yol, yöntem belirleyemediysek, hatta alternatifleriyle yol belirleyemediysek, karşınızda hasımlarınız varsa, her güzergâhta karşınıza çıkıyorlarsa, her köşe başında sizi bekleyen gulyabaniler varsa, o zaman meseleyi tek alternatife bağlayıp gitmek doğru değil yanlış. Ezkaza böyle olursa ne yapılır, kazara şöyle bir şeyle karşılaşırsak ne yapılır, şöyle akla gelmedik şöyle bir şey de olur, o zaman ne yaparız.  İşte ortak akılla bu mevzuda alternatifler geliştirme…

BİR İNSAN DİNİNİN DERİNLİĞİ ÖLÇÜSÜNDE İMTİHANA TABİ TUTULUR

Gönül rızasıyla karşılamalı aklımıza gelen her şikâyeti -radiyna billahi rabbe- balyozuyla tepesine inmeli “Rabb’imiz olarak Allah’tan razıyız biz”. Hz. Muhammed’in (sas) peygamberliğinden razıyız. Ve İslam’ın da din sistem olarak din sistem olmasından razıyız. Allah herhangi birinizin sizin tıpkı sarrafların, kuyumcuların altını gümüşü bir potada ağır bir ateşte erittiği, şekillendirdiği, onlardan yeni yeni şeyler yürüdüğü gibi sizi de gerçek hüviyetinize ulaştırmak için elmas mısınız kömür müsünüz ortaya çıkarmak için imtihana tabi tutar. Bu da, söz sultanına ait yine Efendimiz’in bir beyanıdır: “Bir insan dininin enginliği derinliği ölçüsünde imtihana tabi tutulur.” Bu açıdan da imtihan görmeyen, dünyada keyif süren, iki emniyeti de burada bitiren, ahiretteki emniyetini burada yiyen insan esas onlar akıbetlerinden endişe etsinler. Çünkü kutsi hadis olarak rivayet edilen bir şey var: “İki emniyeti birden vermem burada.” Burada sultanlık, saltanat, debdebe, ihtişam, yalı, villa -halk ifadesiyle diyeceğim kimse kusura bakmasın- orada dudaklarınızı yalarsınız.

ALLAH, BİR SÜRÜ YUSUF’U MEDRESE-İ YUSUFİYE’YE KOYDU:

Hadiselerin cereyanının bıraktığı uçlar da var. Keşke şu kardeşleriniz böyle yapmasalardı. Kim o kardeşleriniz. Epey zamandan beri inanan insanlar Medrese-i Yusufiye bilmiyorlardı. Hz. Yusuf da haksız yere oraya düşmüştü. Hz. Pir oraya Medrese-i Yusufiye demek suretiyle bir kıymet kazandırdı. Demek ki bazı şeylerin kıymet kazanması biraz da bakışa ve değerlendirmeye göre oluyor. O hazret orayı değerlendirmiş. Orada dünya kadar risale yazmış. Çoktan beri inanan insanlar inandıkları istikamette hareket ettiklerinden dolayı haksız yere suçlu sayılarak Medrese-i Yusufiye’ye girmemişlerdi. Şimdi demek ki bir sürü Yusuf’u Allah (cc) Medrese-i Yusufiye’ye koydu. Onları yusuflaştırdı. Bir gün geldiğinde melik onlara sahip çıkacak. Ve bir gün geldiğinde Zeliha, ‘O kusuru ben yaptım, şu haltı ben karıştırmıştım. Onlar afifti’ diyecek. Onlar da öyle düşünmeli siz de meseleye böyle bakmalı. Elhamdülillah Cenab-ı Hak bunları bize lutfetti, bizim gibi insanlara bile bunları bize lütfediyormuş, layık görüyormuş demeli. Medrese-i Yusufiye’de olanlara binler selam olsun…