İslam Dünyasında Hal Boşluğu

İslam Dünyasında Hal Boşluğu
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Lafla hiç bir mesele halledilmez. Eğer halledilseydi,
münafıkların baş döndürücü laflarıyla
şimdiye kadar çözülmemiş bir problem kalmazdı.
İslam dünyasında hal boşluğu var.
İnananlar, inanmış insan tavrını
aksettirmiyor. Zelzeleye maruz kalmış zemin
gibi çok büyük çöküntüler var bu sahada. “Ben müslümanım
ama keyfimce yaşarım” anlayışı
ile dindar olunamaz. Müslümanlık böyle laubalice
bir hayat tarzını kaldırmaz. Din insanı
şekillendirsin, bir kalıba soksun, onun hayatına
çeki düzen versin diye gelmiştir yoksa insan dini
keyfince şekillendirsin diye değil.

Cerbeze ile İlim Olmaz

1400 senedir yaşanmakta olan ve bugünlere kadar
gelen bir din var. İnsan meşhur olacağım
düşüncesi ve beklentisi ile kalkıp bu din
ile oynamamalı. Orijinalite yapmak istiyorsa o
kişi gitsin başka sahalarda yapsın o
işi. Cerbeze ile ilim olmaz ki! 1400 senedir yasayan
ve yaşanan bir dini cerbeze ile tahrip etmeye kalkmak
bu dine yapılacak en büyük yanlışlıktır.

Dinî Hayat ve Ciddiyet

Çocuklar hayatımızın fotoğrafı
gibidir. Öyleyse onlara ona göre poz vermek lazım.
Nasıl olmalarını istiyorsak onlara öyle
gözükmeliyiz. Mesela namaz, müslüman için vazgeçilmez,
yeri başka hiçbir şeyle doldurulamaz bir ibadettir.
Onun için çocukları namaza alıştırma
şuur altı beslenme döneminde başlamalıdır.
4 yaşından itibaren namaz kılıyormuş
gibi yatıp kalkmalı, tabiatlarının
bir yanı haline getirilmeye başlanmalıdır.
İlerleyen yaşlarda o “Namazsız olacağıma
öleyim daha iyi!” diyecek hale gelmeli veya böyle düşününceye
kadar telkine devam edilmelidir.

Yahudilere bakın, yaz-kış demeden çok
küçük yaşlarda çocuklarını alıp
her Cumartesi adeta merasime götürür gibi sinagoga götürüyorlar.
Biz ise bunu ancak bayramdan bayrama yapıyoruz.
Onlar dinî giyim-kuşam tarzlarından da hiç
taviz vermiyorlar. Uçak yolculukları dahil caiz
damgası olmayan yiyecekleri yemiyorlar. Kendi değerlerine
olan ihlas ve samimiyetlerinden dolayı da Allah
bu dünyada onları mükafatlandırıyor.

Bizde ise maalesef bu ölçüde bir ciddiyet yok. Oldukça
zayıfız bu konularda. Bir ürkeklik, bir çekingenlik
var. Halbuki dinimizi değişik surlarla tahkimat
altına alıp korumamız gerekir. Farzlar,
vacibler, sünnetler, müstehablar, menduplar bu hususta
iç ve dış sur hükmündedir. Mecbur olmadıktan
sonra katiyen taviz verilmemeli, dinî değerleri
koruma ve yaşama konusunda çok ciddi ve kararlı
olunmalıdır.

Burada Abdullah b. Mübarek’in bir sözünü hatırlatmak
isterim; “Edepli davranmakta gevşeklik gösteren
kimse sünnetlerden mahrumiyet ile cezalandırılır.
Sünnetleri edada gevşeklik gösteren kimse bir gün
gelir farzlardan mahrum bırakılır. Farzlarda
gevşeklik gösteren kimsenin akıbeti ise marifetten
mahrum kalmaktır.”

Bu akibete uğramamak için müslüman dini hayata
hayat kılmakta ciddi ve kararlı olmalıdır.
Kimse mensubu bulunduğu dinden dolayı utanmamalı.
Seyahatlarda namaz kılmaktan, Kur’an okumaktan
utanmamalı. Biz, biz olarak kaldığımız
sürece başkalarının içinde bulunursak
bir şey ifade edebiliriz. Aksi takdirde asimile
olmuşuz demektir. Halbuki din bizim her şeyimizdir.
Hem dünyamız hem de ukbamızdır. Hayatımız
onunla denge kazanır, onunla şekil bulur.
Hayat onunla doğru okunur. Bizi hayatla bütünleştirecek
olan odur.

Salih Amellere Güvenmeme

Cennete girme doğrudan doğruya Allah’ın
elinde olan bir şeydir. Hiçbir kimse amelleriyle
cennete giremez; giremez çünkü cennete sadece Allah’ın
fazlı ve rahmeti ile girilir. Kur’an’da va’d-i
ilahi var, zerre miktar hayırlı amel yapan
onun karşılığını alır.
Evet, cehenneme girse bile görür onun karşılığını.
Bu noktada zerre kadar dahi olsa imanın çok önemli
yeri vardır. Zira onsuz cennete girme zordur. Yalnız
onun salih amelle geliştirilmesi gerekir.

Bu arada bazen büyük gibi gördüğümüz ibadetlerin
içine karıştırdığımız
küçük şeyler onu büyük olmaktan çıkarır,
hatta ahirette başımıza bela eder. Mesela,
gayet sığ, gevşek, laubali şekilde
namaz kılar; kılar ama yorgunluğuyla
kalır. Hayır işlerinde kullanılsın
diye maddi imkanlarını akıtır; akıtır
ama gayesi başkalarının kendisi hakkında;
“Bak ne cömert insan” demeleridir. Onlardan alkış
ve takdir bekler. Halbuki bu insanın cehenneme
giden yolunu kolaylaştırır.

Bu sebeple iman, duygu, düşünce, heyecan açısından
sürekli canlı kalmaya bakmalıdır. Dini
semadan yeni inmiş gibi, sahabenin içinde yeni
yaşanıyormuş gibi, hep yepyeni bulma
gayreti içinde olmalıdır. Hayallerini bile
fısk u fücura kapalı tutabilenler hep böylesine
yeni kalmasını becerebilenlerdir. Bunlardır
Efendimiz’in (sallallahü aleyhi vesellem) huzurundaki
insibağa mazhar olanlar. Bunlardır rüyalarında
dahi olsa O’nun nazarına, teveccühüne muhatap olma
arayışı içinde olanlar.

Günümüz müslümanların çok büyük bir avantajı
var aslında, eğer değerlendirebilirlerse.
Hiçbirimiz Efendimiz’i (sallallahü aleyhi vesellem)
görmedik, Kur’an’ın gökten inişine şahid
olmadık ama sanki görmüş, sanki şahid
olmuş gibi inanıyoruz. İşte bu öylesine
büyük bir avantajdır ki eğer iyi değerlendirilebilirsek
İnsanlığın İftihar Tablosu’nun
buyurduğu ahir zamanda dine sahip çıkacak
“kardeşler” arasında olabiliriz. Müslümanlık
adına gurbetin yaşandığı günümüzde
bundan daha büyük müjde mi olur?

Teslimiyet ve Hürriyet

İlahi varidattan uzak, dini temellerden yoksun
düşünceler insanı dünyeviliğe iter. Başına
gelen hadiseleri değerlendirirken mesela inanç
perspektifinden bakmıyor/bakamıyorsa “Şöyle
olsaydı, böyle olmalıydı, neden böyle
sonuçlandı…” der, kendini yer bitirir. Ama Allah’a
iman, kadere teslimiyet, takdire inkıyat ile aynı
hadiselere baksa elde edeceği netice farklı
olur. Evet insan gerçek hürriyete kavuşmak istiyorsa
O’na ve O’ndan gelen herşeye teslim olmalıdır.
Teslimiyetten uzak ruhlar, ölü vücutlar gibidir. Cesetten
farkı yoktur onların. Bu sebeple insan O’nunla
irtibatını bir ney gibi sürekli seslendirebilmeli,
inleyebilmelidir. Mülahazalarında hep O olmalı,
hep O’nu düşünmeli, her işini O’nun rızası
istikametinde yapmalı veya en azından o gayret
içinde olmalıdır. Evet, insan az dahi olsa
bu hakikata inansa, inanın ne burada ne de ötede
kaybetmez.