Gerçekleşen Rüya

Gerçekleşen Rüya

Soru: Kur’an-ı Kerim’in, Ashâb-ı Kirâm’a müteveccih müjdelerinin daha sonraki müslümanlara bakan yönleri nelerdir? Bu cümleden olarak, Fetih ya da Rum surelerindeki tebşirâtı biz nasıl okumalı ve anlamalıyız? Bunlara olup bitmiş hadiseler nazarıyla mı bakmalıyız; yoksa, başka bir zaviyeden im’an-ı nazarda mı bulunmalıyız?



-Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayet gelecekle alâkalı bazı hususları haber verdi, müslümanları hem sevindirdi hem de yüreklendirdi.. ve vakt-i merhunu gelince de haber verilen hususlar aynıyla gerçekleşti. Fetih Suresi’nin başındaki ayetler de bu cümledendi. (00.46)


-Nusret ve fetih müjdeleyen ayetlerde mutlaka bir istiğfar çağrısı ve insanların kendileriyle yüzleşmelerine bir davet de vardır. (01.30)


-İnananlar açısından ümid-şiken hadiselerin iç içe cereyan ettiği Hudeybiye sulhu esnasında muâhede şartlarından ötürü bir kısım mü’min sineler buruklaşmıştı; Ashab-ı Kiram, gözleri Efendiler Efendisi’nin çehresinde, bir muştu bekliyorlardı.. sonunda bekledikleri oldu ve Fetih Sure-i celilesi inzal edildi. Evet Kur’an: “Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkarıp, kiminiz traşlı, kiminiz de saçlarını kısaltmış olarak (bunlar Hac menâsikine ait esaslar) kimseden korkmaksızın ve tam bir güven içinde mutlaka “Mescid-i Haram”a gireceksiniz.” (Fetih, 48/27) diyordu ve dediği gibi oldu. Kısa bir süre sonra İlahî Beyan’ın resmettiği çerçevede Mekke’ye girildi ve Ka’be tavaf edildi. (05.00)


-Cenâb-ı Hak, bir sonraki ayette de geleceğe ait bir bişaret veriyor ve müslümanların daha geniş ufuklara açılacaklarını müjdeliyordu. Ve bu farklı müjde çerçevesinde mü’minlere: “Topyekün dinlere galip gelmek üzere Elçisini hak din ve hidayetle gönderen de O’dur.” (Fetih, 48/28) diyordu. Zamanla bu büyük hadise de gerçekleşti ve müslümanların diriltici solukları dünyanın pek çok kıtasında duyulmaya başladı. (06.25)


-Her başarı ve zafer sonrasında iki büyük tehlike söz konusudur: Birincisi, başarılı ve muzaffer olan kimselerin neticeyi kendilerinden bilerek şımarmaları, küstahlaşmaları ve küçük-büyük şirke yuvarlanmaları; ikincisi ise, hasımların gayzla köpürmeleri, hasetten çatlayacak olmaları, fişlemeleri, taşlamaları ve kendilerinden saymadıklarını hayatın dışına atmalarıdır. (07.55)


-(Adanmışlık gerektiren hizmet yolunda yürüdüğü halde) meseleleri kendi hesaplarına bağlı götürmek kâfirâne bir mülahazadır. (13.15)


-Mü’minler, en masum faaliyetleri ortaya koyarken bile çok temkinli davranmalı; büyüdükçe ve geliştikçe daha çok göze battıklarını hesaba katmalı; hayatı yalnızca bu dünyadan ibaret zanneden ve kuvvetin sadece başkalarının elinden şunu-bunu kapmaya yaradığını sanan kimselerin, bir kısım gizli planlar yapıldığı paranoyasına kapılmamaları için her zaman şeffaf olmalı ve mütecavizlerin saldırılarına karşı “şeffaflık” kalkanı ile korunmalıdırlar. (17.04)


-Müslümanların Mekke’de değişik tazyikler altında inim inim inledikleri bir dönemde, Kur’an-ı Kerim, inanması çok güç bişaretlerle onların içine su serpiyor ve “Allah içinizde iman edip sâlih amel işleyenlere, daha önceki mü’minleri (Hazreti Davud ve Süleyman aleyhimesselam) dünyevî hâkimiyetle serfiraz kıldığı gibi hâkimiyet lutfederek, hoşnutluğunu ona bağladığı İslam dinini tatbik etme güç ve imkanı bahşedip, yaşadıkları o korkulu dönemin arkasından herkesi tam güvene erdirecektir.” (Nur, 24/55) diyordu. (20.15)


-Müslümanların baskılar altında bulundukları bir sırada, Romalılarla Sasaniler arasında da mütemadi bir savaş vardı; İranlılar bu savaşlarda Romalıları İstanbul (Konstantiniyye) önlerine kadar sürmüş ve onları çok ağır vergilere mahkum etmişlerdi. İşte o günlerde müşrikler gelip gelip müslümanlara dalaşıyor; “Ateşgede İranlılar Yaratıcı’ya inanan Hristiyanları ezip geçtikleri gibi biz de sizi bitireceğiz!..” diyor ve o bir avuç mü’minleri sürekli tehdid ediyorlardı. (21.02)


-Tam bu esnada, Allah şu müjdeyle onları sevindirdi ve yüreklendirdi: “Rumlar size yakın bir yerde (şimdilik) mağlup oldular; ama bu yenilgiden sonra onlar tekrar galip geleceklerdir. (Bütün) bu vaad birkaç yıl (bıd’-ı sinîn) içinde mutlaka gerçekleşecektir. İşin önü de sonu da emir ve irade-yi ilahiyeye tâbidir. Ayrıca o gün mü’minler de Allah’ın lutfettiği bir zaferle (Bedir zaferi) sevineceklerdir.” (Rum, 30/2-5) (22.40)


-Mevsimi gelince her şey Kur’an’ın dediği gibi oldu; Romalıların derlenip toparlanarak Sasanileri bir kere daha yenilgiye uğrattıkları aynı gün mü’minler de Bedir zaferiyle sevinç yaşıyorlardı. (23.30)


-Bıd’-ı sinîn; üç, beş, yedi ya da dokuz sene için kullanılan ve Türkçe’ye “birkaç yıl” şeklinde aktarabileceğimiz bir deyimdir. Rum suresindeki ayet-i kerimede bu ifadenin kullanılmasında, hadiselerin, şart-ı âdî planında insanların iradelerine, keyfiyetlerine ve heyecanlarına göre cereyan ettiği iması vardır. Nitekim, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, önceleri kendisinden sonra hakiki hilafetin yetmiş sene sürebileceğini söylemesine rağmen, daha sonra o süreyi otuz yıl olarak ifade etmiştir. (25.35)


-Belli bir takvime bağlı işler, temsilcilerinin kıvamıyla doğru orantılı olarak daha önce ya da sonra gerçekleşebilir. Bazen, üç sene isteyen bir iş yedi yılda ancak yapılabilir; kimi zaman da yüz senelik hadiseler çeyrek asra sığdırılabilir. (26.54)


-Mü’minler için heyecan zarurî ihtiyaçtır; fakat, onun dinin esaslarıyla dengelenmesi lazımdır. (29.33)