Hakiki Müslümanlık

Hakiki Müslümanlık

*İnsana insanlığından dolayı saygı duyulmalı. Şayet onun bir yanına karşı çıkılacaksa, onu ahsen-i takvîmden uzaklaştıracak söz ve davranışlarına karşı çıkılmalı. Mesela; yalan bir lafz-ı kafirdir, iftira bir lafz-ı kafirdir, gıybet bir lafz-ı kafirdir, birini karalama bir lafz-ı kafirdir, mü’mine takıyyeci deme bir lafz-ı kafirdir; onu yerden yere vurma, üzerine bir çarpı çekme, değişik haklardan mahrum etme birer fiil-i kafirdir. İşte, ille de karşı çıkılacaksa, bu elfaz-ı küfriyeye ve ef’al-i küfriyeye karşı çıkılmalıdır. (00:20)

*Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللهُ عَنْهُ

“Gerçek Müslüman, elinden dilinden Müslümanların emniyet ve esenlikte olup (zarar görmedikleri) kimsedir. Hakikî muhacir de, Allah’ın yasak ettiği şeylerden uzaklaşıp onları terk edendir.” Evet, ideal mü’min, gerçekten silm, selâmet ve güvenlik atmosferi içine girip, o atmosferde kendini eritebilmiş ve mü’minlere, eliyle veya diliyle kötülüğü dokunmayan insandır. (03:03)

*Mü’min, diğer insanlara emniyet ve güven vaad eden, elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu insandır. Emin ve güvenilir olma manasına emanet, bir Peygamber sıfatıdır. Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz o kadar emin idi ki, Mekke halkı, eşlerini ve gelinlik kızlarını birine emanet edecek olsalar akıllarına ilk olarak O gelirdi. Çünkü, Efendimiz’in gözlerinin içine katiyen haram girmemişti, giremezdi; Mekkeliler bunu bilir, O’nun iffet ve ismetine şehadet eder ve O’nu “Muhammedü’l-Emin” diye çağırırlardı. Peygamber Efendimiz’in hayatına ve ahlakına baktığımızda, O’nun tam bir emniyet ve güven insanı olduğunu görürüz. Emin olma, emanete hıyanet etmeme, herkese emniyet telkin etme ve aynı zamanda imanın sâdık temsilcisi olma gibi hususlar O’nun şahsiyetiyle bütünleşmiştir. Zaten, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden biri de “Mü’min”dir. Çünkü O, güven kaynağıdır. Peygamberleri güvenli kılan ve onları emniyet sıfatıyla serfiraz eden de yine O’dur. Öyle ise, emniyet, güven, emanet ve iman dediğimiz mesele, bizi peygamberlere ve önemli bir ölçüde peygamberleri de Allah’a bağlar. (03:36)

*Peygamberler (alâ nebiyyina ve aleyhimüsselam), özellikle sıdk, emanet, tebliğ, fetânet ve ismet-iffet gibi çok mümtaz vasıflarla muttasıftırlar. Peygamber yolunda yürüyenlerin de bu üstün ahlâkı esas edinmesi ve bu güzel vasıfları temsil etmesi lazımdır. (05:05)

*İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalatü vesselam) Efendimiz, “Gerçek müslüman, elinden dilinden Müslümanların emniyet ve esenlikte olup (zarar görmedikleri) kimsedir.” buyurduğuna göre, demek ki, müslümanlar bir insanın dilinden, elinden, bakışlarından, düşüncelerinden ve planlarından emin değilse, o hep kendi hesaplarına bağlı şeytanlık mülahazasıyla oturup kalkıyorsa, böyle biri hakiki mü’min ve gerçek müslüman değildir. (09:25)

*Bir mü’minin öncelikle diğer müslümanlara bakışı çok sağlam olması lazım geldiği gibi, aynı zamanda seviyelerine göre diğer insanlara karşı bakışı da sağlam olmalıdır. Bundan dolayıdır ki eğitim gönüllüleri dünyanın dört bir yanına “konuma saygı” düşüncesiyle açılmışlardır. (11:00)

*Saygı görmenin yolu saygı göstermekten geçmektedir. Belli inancın insanlarının vicdanlarında “Hazreti Muhammed’e kurban olayım, Ebu Bekir’e kurban olayım, Ömer’e kurban olayım, Osman’a kurban olayım, Ali’ye kurban olayım!” hissini oluşturmanın yolu da “Seyyidina Hazreti Mesih’e de o mübarek annesi Meryem validemize de ruhum feda olsun! Annesine de, kendisine de, o ilk safı tutan Havarilerine de kurban olayım!” demekten geçer. (11:46)

*Bir ziyaret esnasında bazı Musevîlerle beraber otururken onlara Hazreti Musa’ya bakışımızla beraber Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in tevazuunu anlatma sadedinde bir hadiseyi hatırlatmıştım: Bir sahabi ile bir Yahudi aralarında tartışırlar; yahudi, “Hazreti Musa daha büyüktür!” derken, bazı kaynaklarda Hazreti Ebu Bekir olduğu belirtilen sahabi de Aleyhissalatü vesselam Efendimiz’in daha büyük olduğunu söyler. Muhatabı ısrar edince, sahabi ona bir tokat vurur. Peygamber Efendimiz hadiseyi öğrenip o sahabinin Hazreti Musa’nın kadr ü kıymetine uygun düşmeyen bir söz söylediğini duyunca hemen olaya müdahale eder; “Beni, Musa b. İmrân’a tercih etmeyin. Zira, ben onu Mahşer Günü’nde Arş’ın kavâimine tutunmuş olarak göreceğim!” der ve orada meseleyi tadil eder. İşte, o mecliste ben bu vakayı anlatınca misafirler birbirlerinin gözlerine bakıp “Bak!..” der gibi işaretler yapmışlardı. Evet, Efendime karşı kalblerde şu kadarcık bir sevgi uyarmayı bir vazife biliyorum. Ne var ki, üslup çok önemlidir. Bazen hak ve hakikat adına bile olsa söyleyeceğiniz bir söz reaksiyona sebebiyet verebilir. (14:00)

*Temsilin gücü, konuma saygı ve diyalog sayesinde, yabancı ülkelerdeki bazı üniversitelerde Müslümanlar hakkındaki itirazları başka dinlerin müntesipleri cevaplamaya başladılar. Dün arkadaşlar anlattı: Bir tanesi yakışıksız sözler söyleyince daha arkadaşlarımız bir şey demeden papaz ve üniversite hocası olan biri kalkıp “Sen Hazreti Muhammed’e dair hiçbir şey okumamışsın; sen Hazreti Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi hiç tanımamışsın; ne olur biraz da bunlara objektif olarak baksanız!” diyor. (20:30)

*Chicago’dan bir profesör, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in mübarek ismini bir kristale yazdırıp getirmiş ve “Bunu bana siz sevdirdiniz!” diyerek bana hediye etmişti. İşte bu bir adımdır ve insanlara o adımları attıracak şekilde hareket etmek bizim vazifemizdir. (21:35)

*“Günahım hadden efzûndur / Bana rahmeyle Allah’ım!..

Gözüm yaşı akan hundur / Bana rahmeyle Allah’ım!..

Acep nola benim halim / Bitince ta bu dermanım,

Azrail alınca canım / Bana rahmeyle Allah’ım!..

Penahımsın bu dünyada / Perişan etme ukbada,

Yatarken ben musallada / Bana rahmeyle Allah’ım!..” (Dikençoğlu) (23:14)

*Fuzuli ne hoş söyler:

Canımı cânan eğer isterse minnet cânıma / Can nedir kim, ânı kurban etmeyem cânânıma!..” (23:51)