Hicret ve Emniyet

Hicret ve Emniyet

Soru: 1) Tarih boyunca “boyayayım derken boyanan
insanlar”ın da olduğu görülüyor. Peygamber Efendimiz’in insibağına erdiği ve
Habeşistan’a hicretle şereflendiği halde, Ümmü Habibe validemizin ilk eşi
Ubeydullah b. Cahş ve Sevde validemizle nikahlanan Sekran b. Amr gibi bazı
kimselerin irtidat ettikleri naklediliyor. Bu hususu, mefkure muhacirleri
açısından değerlendirir misiniz?



-Bazı rivayetlerde, Habeşistan’a hicret edenlerden Ubeydullah bin Cahş ve
Sekran bin Amr gibi birkaç kişinin irtidat ettiği anlatılmaktadır. Ne var ki, bu
zatlar hakkında kat’î hüküm vermemek, mülahaza dairesini açık bırakmak lazımdır.
Dahası, hiç kimse hakkında Cehennem ve azab-ı ilahi takdirine kalkışmamak; insaf
ve şefkati elden bırakmamak; kötülüğü meslek edinenlere bile mürüvvetkâr
davranıp onlar için de hidayet duasında bulunmak esastır.
(01:23)

-Habeşistan’a hicret esnasında İslam mesajı daha çok yeniydi;
bazı kimselerin henüz tededdütlerinden kurtulamamış olmaları normal
görülebilirdi. Onların pek çoğu beş on ayet öğrenip halkaya dâhil olmuşlardı ama
Mekke’deki zorluklara katlanabilecek mukavemette değillerdi. Dolayısıyla,
kendilerine gösterilen hicret yolunu ihtiyar etmiş ve dinlerini daha rahat
yaşayabilmek maksadıyla Habeşistan’a gitmişlerdi. (04:00)

-O zamanlar
Bizans kültüründen etkilenen Batı Hristiyanlığına nispeten Doğu
Hristiyanlığı’nda hala bir kısım hakikat emareleri mevcuttu; Hazreti Cafer’in
müessir sözlerini dinleyen Necaşi’nin yere bir çizgi çizip “Sizinle bizim
aramızda işte bu kadar bile bir fark yok!” deyişinde bunun da tesiri vardı. Bu
itibarla da, İslam’ı henüz tam kavrayamamış bazı kimseler, oradaki temel espriyi
anlayamamış ve Hristiyanlık için “Nasıl olsa bu da Allah’ın dini!” demiş
olabilirler. (08:17)

-Şayet, bir irtidat vâki olduysa, ihtimal, o ilk
muhacirlere, dinlerinden dönmeleri karşılığında büyük vaadlerde de bulunulmuş
olabilir. (10:25)

-Endülüs’e varıp ulaşan müslümanlar gibi dünyanın dört
bir yanında fetihler gerçekleştiren inananlar, çok samimi niyetle ve metafizik
gerilimle gittikleri yerlerde bile muhatap oldukları kültürlerden bazı şeyler
almış ve kısmen de olsa boyanmışlardır. (11:30)

-Son dönemde “maddi kılıç
kınına girmiştir” hakikatine inanıp cihanın her tarafına açılırken sadece
gönülleri fethetmeyi hedefleyen mefkure muhacirleri için de özden uzaklaşma
tehlikesi söz konusudur. Zira, insanların boşluklarını kollayan şeytan, onlara
da nüfuz etmeye çalışmaktadır. Fakat, elhamdulillah şimdiye kadar -bütünüyle
yıkılıp devrilen- muşahhas bir misal görmedim. Belki bazı arkadaşlar adanmış
olmanın gereğini -arzu edildiği ölçüde- yerine getirememiş sayılabilirler. Ne
var ki, gönüllüleri milyonlara ulaşan bir heyet içinde birkaç kişinin farklı
tavırlara girmesi normaldir; şayet böyle bir kayma olmuşsa, bu büyütülmemeli ve
ümitsizlik sebebi yapılmamalıdır. (16:30)


Soru: 2) Bir yangını söndürmeye ve başkalarını kurtarmaya
koşan adanmış ruhlar, kendi emniyetlerini ne ölçüde düşünmelidirler?
(20:39)



-Alevlerin bağrına atılmadan önce gerekli tedbirleri alan itfaiyeciler gibi,
yeryüzündeki manevi yangınları söndürmeye ve yanmak üzere olan insanları
kurtarmaya koşan fedakar ruhlar da bütün tedbirleri almalı ve hem mevcut yangını
söndürebilmek hem de daha pek çok “imdat” çağrısına icabet edebilmek için
kendilerini mutlaka muhafaza etmelidirler. (20:47)

-Nefis de insana
emanettir. Kendisini rastgele ölüme atan insan, kulluğunun gereğini yerine
getirmemiş olur. (22:45)

-Vazifenin devam ve temâdisi emniyete bağlıdır.
Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz vahiyle müeyyed olduğu ve
Allah tarafından korunduğu halde, Uhud’a çıkarken maddi açıdan da tedbirlerini
tam almış, mesela Cebraîl aleyhisselamın ihbârıyla zırhının üzerine bir zırh
daha giymiştir. Günümüzün manevi itfaiyecileri de her türlü tedbirlerini almalı
ve yangınları söndürmeye çalışırken yanmamaya da azami dikkat etmelidirler.
(23:35)


Soru: 3) Aktiflik ve pasiflik açısından Habeşistan’a
hicret ile Medine’ye hicret ve günümüzdeki hicretler arasında ne gibi farklar
vardır? Bir muhacirin, kendini muhafaza hususunda, gidiş keyfiyetinin tesirinden
bahsedilebilir mi? (26:40)



-Neticeleri itibarıyla çok bereketli olsa ve başka hayırları da meyve verse
bile, Habeşistan’a hicret; öncelikle müşriklerin tasallutundan kurtulma, hayatî
tehlikelerden korunma ve emniyet içinde dini yaşama niyetiyle
gerçekleştirilmişti. (26:55)

-Medine’ye hicrette de müşriklerin
baskılarından kurtulma ve tuzaklarından emin olma bir ölçüde söz konusuydu.
Fakat, bu defa Akabe’de Allah Rasûlü’ne (aleyhissalatu vesselam) biat eden ve
Hazreti Mus’ab (radıyallahu anh) vesilesiyle İslam’a giren insanların davetleri
de mevzubahisti. Buna bağlı olarak, Yesrib’i Medine’leştirme ve onu medeniyetin
beşiği haline getirme gayesi melhuzdu. (27:40)

-Günümüzdeki hicretler,
Habeşistan’a ve Medine’ye gerçekleştirilen aslî plandaki o iki hicretten de
farklıdır. İslam’ı daha rahat yaşamak ve öz değerlerimizi başkalarına da
duyurmak için başka ülkelere gitmek bugün de olabilir. Ne var ki, gidilen
yerlerde siteler oluşturma ve kendine göre dünyalar kurma mülahazası söz konusu
değildir. (33:35)

-Bugün bu hizmeti götürenler, gelecekte on milyonlara
ulaşsalar ve insanları kendilerine baktıracak hale gelseler, fakat, dünyanın çok
küçük bir yerinde kendilerine göre bir dünya kursalar, çok geniş alanlı bu
açılıma bir kerte vurmuş ve cihan çapındaki bu mübarek harekete ihanet etmiş
olurlar. Zira, “Demek ki, bunların maksatları da dünyeviymiş!” dedirtecek
mülahazalara ve tavırlara girmek, bugüne kadar samimiyet, sadakat ve vefayla
götürülen bu meseleye karşı en büyük ihanettir. (34:30)