Kutlu Doğum ve İnsan Onuru

Kutlu Doğum ve İnsan Onuru

Çay Faslından Hakikat Damlaları: “Her kışın bir baharı, her gecenin bir nehârı vardır!”

-Günümüzde adanmış ruhlar bir kuşatılmışlık içinde.. tam mü’min olmayanlar, ilhadda bulunanlar, hasede yenik düşenler, “Biz de varız!” deyip hiss-i rekabetle hareket edenler ve tenâfüsü yanlış anlayanlar tarafından iç içe daireler şeklinde kuşatılmışlık içinde. Fakat, böyle bir duruma bakarken bunun ilelebet sürüp gideceğine ihtimal vermemek lazım; çünkü iş Allah’ın elinde!.. (00:35)

-Hâdiseler bir doğru çizgi üzerinde cereyan etmez; her şey dairevî döner durur. Bugün birilerine bayram ise, yarın da başkalarına bayram olacaktır. Kur’ân-ı Kerim, bu “tarihî tekerrürler devr-i dâimi”ni şöyle ifade etmektedir: “O günler… onları Biz insanlar arasında çevirir dururuz.” (Âl-i İmrân, 3/140) Bu itibarla da mevcut tabloya bakıp ye’se düşmemek lazımdır. (01:40)

-Her gecenin bir nehârı her kışın da bir baharı vardır. Geceden sonra bir sabah, gündüzün akabinde ise yeni bir gece geleceğini kabul edip hem geceye hem de gündüze göre planlar yapmak gerekir. (03:50)

-Ne gecenin karanlığına takılıp paniklemeli; ne de gündüzün aydınlığına aldanıp ferih fahur yaşamalı!.. (05:35)

-Durmamanın sırrını keşfetmek lazım!.. Ka’be’nin etrafında tavaf edenlerin hareket üslubu esas olmalı; rahat zamanda koşarcasına, izdiham esnasında ise en azından yerinde zıplarcasına yürümeli ama hareketten dûr olmamalı!.. (06:00)

-İbadet ü tâatlerimizin günün belli bölümlerine taksim edilmesi, bir yönüyle bize her zaman ve her şarta göre farklı şekillerde ama mutlaka hareket halinde olmanın yolunu göstermektedir. (08:18)

-Sürekli üreten olmalı.. İşleyen alet pas tutmaz. Küflenmemek için her zaman faaliyet içinde bulunmak lazım. Onun için, Cenâb-ı Allah mü’minleri anlatırken önce iman, sonra amel buuduna dikkat çekiyor; ameli de salih olma şartına bağlıyor. (11:28)

-Rahat ve rehavete kendilerini salanlar başka şeylerin değil rahat ve rehavetin kurbanı olmuşlardır. (14:42)

-Çay bardağına yapışan peçete ve ondan çıkarılan hikmet incisi… (15:33)

Soru: Diyanet İşleri Başkanlığı, bu seneki Kutlu Doğum haftasının konusu olarak “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru” başlığını seçti. İnsanın kıymet, şeref ve haysiyeti açısından Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’den öncesini ve sonrasını değerlendirir misiniz? O’nun “üsve-i hasene” oluşunun insana verdiği değer buudundan da bahsedilebilir mi? (16:28)

-İnsanlığın İftihar Tablosu’nun (aleyhi efdalüssalevât ve etemmüstteslimât) doğumu insanlığın da yeniden doğumu demektir. O dünyayı teşrif edeceği âna kadar insanlık vardı yoktu belli değildi. (17:05)

-Regâib, Miraç, Beraat ve Kutlu Doğum’la alâkalı olan faaliyetler farz, vacip ve sünnet gibi yapılması dinen istenen sorumluluklar kategorisinde mütalaa edilemez. Ancak, o mübarek gün ve geceler münasebetiyle bir kere daha Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) yâd etme, O’nun vilâdetini hatırlama ve nûrefşan mesajını anlayıp başkalarına da anlatmaya çalışma çok değişik hayırlara vesile olabilir. (19:00)

-O’nun sevdirilmesi Allah’ın sevdirilmesi demektir. O’na yönelen insanların Allah’a yönelmemesi düşünülemez. Allah’a giden yollar O’ndan geçer. (19:40)

-Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumu Miladî takvime göre nisan ayına denk geldiğinden dolayı bazı yerlerde anma programları nisan içerisinde yapılıyor. Esasen Ramazan, Kadir Gecesi, Beraat, Regâib, Miraç gibi gün ve gecelerimiz Kamerî aylara göredir. Fakat, Kamerî aya göre Mevlid gecesini değerlendirmekle beraber, İnsanlığın İftihar Tablosu’nu farklı yönleriyle anlatmak için nisanı da vesile yapmanın mahzuru yoktur. (20:47)

-O’ndan evvel insan onurunun var olduğu söylenemez. Belki bazı kimseler onurlu değil, çok gururlu, çok kibirli, çok şımarık, çok küstah idi. Tipik bir kast sistemi vardı. Gerçi, bugün de bu duygu ve düşünce bir yönüyle hala yaşanıyor. Nitekim seçim arefesinde günümüzdeki kast sisteminin üst basamaklarında olan birileri “Benim oyumla bir köylünün oyu bir mi sayılacak?” demişti. (22:33)

-Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) sayesinde insan biyolojik bir canlı seviyesinden hakikî insan olmanın ayrı bir unvanı sayılan “ahsen-i takvîm” mertebesine ulaşmış; O’nun vasıtasıyla kendini keşfederek, varlıklar arasındaki konumunu kavrayabilmiştir. (25:30)

-İslam, cahiliye karanlığında sömürülen, köleleştirilen ve ikinci sınıf kabul edilen kadını zavallı bir mahlûk olma durumundan kurtararak, yeni bir statü ile onu mübarek bir varlık olma seviyesine yükseltmiştir. Evet, Allah Rasûlü (aleyhi ekmelüttehaya) sayesinde, kadın hak ettiği yüksek mevkiye yükseltilmiş, ona tabiatına uygun işler tevdi edilmiş ve onun toplum içindeki hayatî konumu yeniden ortaya çıkartılmıştır. Hem de bu büyük inkılap, dünyanın vahşet içinde yüzdüğü ve kadının insan olup olmadığının, ruhu bulunup bulunmadığının tartışıldığı karanlık bir dönemde yapılmıştır. (26:21)

-İnsanlığın İftihar Tablosu’nun insanlığa sunduğu en büyük armağan insanlığı mahiyet-i nefsü’l-emriyesine göre yeniden tanımlaması, “İnsan budur!..” demesi ve “Her insan kerimdir” hakikatini gönüllere işlemesidir. O’nun sayesinde toplumda bambaşka bir yer edinen Hazreti Bilal, bu hususun pek çok misalinden sadece biridir. (27:16)

-Cahiliye devrinde, belli yörelerde ve toplumun belli kesimlerinde dünyaya gelen kız çocukları büyük çoğunluğu itibariyle diri diri toprağa gömülürdü. Bu vahşice âdeti, kimileri tuhaf bir cahiliye gayretiyle, kimileri geçim sıkıntısı sevkiyle, kimileri de servet ve sâmânlarının, kızları vasıtasıyla başkalarının eline geçeceği endişesi ve kabile hırsıyla yapıyorlardı. Hangi sebebe istinâd ettirilirse ettirilsin, hangi sâikle yapılırsa yapılsın, bu bir vahşetti ve mutlaka önlenmeliydi, Allah Rasûlü sayesinde önlendi de. Bir sahabi, cahiliyede kızını nasıl çukura attığını anlatırken, Rasûl-ü Ekrem onu gözyaşları içinde dinlemiş ve etrafındakilere İslam’ın insanları hangi vahşiliklerden kurtardığını hatırlatmıştı. (29:00)

-Muhterem Hocaefendi, merhum Mehmet Akif’in “Bir Gece” şiirini okuyor:

“On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nereden görecekler? Göremezlerdi tabiî:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma’mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları yere serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cemiyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o masûma bütün bir beşeriyyet…
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.” (31:00)

-Kur’an-ı Kerim, İnsanlığın İftihar Tablosu’nu (aleyhissalatü vesselam) “üsve-i hasene” olarak nazara vermiştir. Ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً

“Hakikaten, Allah’ın Rasûlünde sizler için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümûne vardır (o en güzel örnektir).” (Ahzâb, 33/21) “Üsve-i hasene”, en güzel örnek demektir; “nümûne-i imtisal”, yolunda gidilmeye, kendisine uyulmaya ve adım adım takip edilmeye layık, örnek alınabilecek en mükemmel model manalarına gelir. Kâmil insanların en kâmili İnsanlığın İftihar Tablosu, bu yüce evsafın birinci kahramanıdır. Günümüzde o üsve-i haseneye bütün gönülleri tevcih etmek, en azından insanlığın insafla O’na bakmasını sağlamak bugünün nesillerine düşen bir vazifedir. (32:40)