Sana Sığınırım Allah’ım!

Sana Sığınırım Allah’ım!

Soru: Rasul-ü Ekrem Efendimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem)’in

اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عِلمٍ لاَ يَنْفَعُ وَمِنْ قَلبٍ لاَ يَخْشَعُ وَمِنْ نَفْسٍ لاَ تَشْبَعُ وَمِنْ دَعْوَةٍ لاَ يُسْتَجَابُ لَهَا

“Allahım! Fayda vermeyen ilimden, sana saygıyla ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.” sözleriyle istiâze buyurduğu hususları günümüzün hastalıkları ve ihtiyaçları zaviyesinden değerlendirir misiniz?



– Efendimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem)’in bu duası bir vakitle mukayyet olmayan dualardandır. Hasan Şâzelî ve Nablusî gibi zatlar da evradlarında bu duayı tekrar ediyorlar. (01:30)

– Bana göre Efendimizin bütün sözleri eğer “hadis bi’l-mana” şeklinde nakledilmemişse, hepsi cevamiü’l-kelimdendir. Yani az kelimeyle çok mana ifade eden îcaz ifadelerdir. (02:10)

– Bu hadisi şerif değişik yerlerde rivayet edilmesine rağmen aynı kelimelerle rivayet edilmiştir. (03:00)

– Efendimiz (Aleyhissalâtü Vesselam), Şeytandan Allah’a sığınıyor gibi bu hususlardan Allah’a sığınıyor. (04:00)

– Birinci Husus: Allah’ım! Faydasız ilimden sana sığınırım. (04:20)

– Nazarî ve amelî hususlar.. (04:30)

– İnsan nazari meseleleri tefekkürle, tedebbürle, tezekkürle veya birisinin nasihati ve irşadıyla elde edebilir. Fakat asıl mesele onun semeredar hale gelmesi, bir çekirdekken bir ağaç haline gelmesi amelîye bağlıdır. Gerçek hikmet de budur ve Zat-ı Ulûhiyet de ancak böyle bir şeyle bilinebilir. Bir insan nazarî ve amelînin birleşik noktasını yakalarsa ve o ikisini aynı anda değerlendirirse gerçek hikmeti elde edebilir. (05:30)

– İnsanın yeryüzünde halife yapılmasının hikmeti ve manası… (06:00)

– Nazarî ve amelî ilim birbirine bağlı hususlardır. Amelînin olması da öncelikle nazarînin olmasına bağlıdır. (07:30)

– Esas olan, ilmi faydalanır hale getirmektir. Onu başkalarının faydalanacağı hale getirmek lazım. Sadece nazaride kalan ilimden Allah’a sığınılıyor. (08:30)

– İkinci Husus: Huşuu olmayan Kalbden Allah’a sığınırım. (10:20)

– Aslında hakiki ilimle kalbin haşyeti ve huşuu arasında da bir irtibat vardır. “Allah’tan hakkıyla haşyette bulunanlar âlimlerdir.” (10:40)

– Nazari bilgileri bilen insana “Alim” denmez aslında; o bilgileri değerlendirerek realize edenlere “Alim” denir. İlminin muktezasına göre amel etmeyen cahildir. (11:00)

– Nazarîden geçip amelî hale gelmiş bir bilgi kalbde bir irfan peteği haline gelir. Vicdan kültürü de dediğimiz bu hususla esasen kalbde Allah’a ve Efendimize karşı bir muhabbet hâsıl olur. Bu muhabbet de kalbde likâullah arzusunu uyarır. (13:00)

– Kalbin onarımı, imarı, ihyası, canlı olması, hususiyle latife-i Rabbaniyenin canlılığı, onun bir derinliği olan sırrın, hafinin, ahfanın canlılığı hep başta nazari ilme ve onun ameli hale gelmesine bağlıdır. Bu seviyeye göre de huşuun seviyeleri vardır. (17:00)

– Üçüncü Husus: “Hiç doymayan nefisten sana sığınırım.” (17:30)

– İnsanın diğer canlılardan farkı ve seviyesini koruyamayınca hayvandan daha aşağı derekeye düşmesi…(19:00)

– İnsan varlığın bir fihristi gibi yaratılmıştır. Bu mükemmeliyette yaratılan insan, kendinden daha aşağı yaşayan varlıklar gibi yaşamamalıdır. (20:20)

– O Zat (Aleyhissalâtü Vesselam) hiçbir zaman böyle doyma bilmeyen bir halde değildi. O, adeta “Müstağni-i alelıtlak” gibiydi. Mecazen O’na da adeta “Müstağni-i alelıtlak” denebilir. Kendi adına değil, rehberliği açısından bize tembihte bulunuyor.(21:30)

– Dördüncü Husus: “İcabet edilmeyen duadan da sana sığınırım.” (22:40)

– Duaya icabet edilmesi farklı, istenilen şeyin aynen verilmesi ayrıdır. (24:00)

– “Allah, lâği ve lâhi olan duaya icabet buyurmaz” (24:30)

– Acele etmediği sürece duanıza icabet edilir. Acele etmek ne demektir? “Dua ettim, ettim de bir türlü kabul olmuyor.” Demektir. (26:30)