Üniversite İmtihanı, Tercihler ve Öğretmenlik

Üniversite İmtihanı, Tercihler ve Öğretmenlik

Soru: Ülkemizde çocuklar ve genç nesiller, sadece lise ya da üniversiteye giriş imtihanlarına kilitleniyorlar ve en büyük hedef olarak önlerine konan bu imtihanlarla adeta boğuşarak yetişiyorlar. Birkaç sene bu hayalle yaşayan gençler, mesela üniversite imtihanını kazanamayınca da bunalımlara giriyorlar. Çocuklara ve gençlere istikbal ile alâkalı hedefler verilirken hangi hususlara dikkat edilmelidir?



-Öğrenciler, anneleri ve babaları tarafından çok defa -hem de başka şeyler bütün bütün nazarlarından dûr edilerek- tamamen imtihanlara yönlendiriliyorlar. Okulda da sadece bu husus üzerinde duruluyor. Fakat öğrenci, içlere inşirah verecek bir gaye-i hayale ve yüksek bir mefkureye bağlanmıyor. (01:27)

-Benlik çukurlarında sürüklenmek istemiyorsanız, çok yüksek gayelere dilbeste olmalısınız.. Düşmemeniz ve Allah’ın sizi düşürmemesi için, gözünüz hep yukarılarda olmalı. Yüce mefkureleri gerçekleştirmeye kendinizi adamalı ve o işe varlığınızı vakfetmelisiniz.. (03:24)

-Öğrenciyi doğruya ve ulvi hedeflere yönlendirme mevzuunda kendi dairemiz ve imkanlarımız nispetinde de olsa ciddi bir cehd ortaya koymalı ve bu hususta ne kadar başarılı olursak olalım onu da görmezlikten gelmemeliyiz. Fakat bilmeliyiz ki, bu konudaki asıl başarı, o problemin milletçe çözülmesine ve milletçe bir gaye-i hayalin benimsenmesine bağlıdır. Genç nesillerin, yuvadan sokağa, camiden mektebe kadar hayatın bütün ünitelerinde muhabbetle kucaklanmasına ve aynı gaye-i hayalin atmosferinden hiç ayrı bırakılmamasına vâbestedir. Bunun gerçekleşmesi yolunda, aklı başında pedegog ve psikologların rehberlikleri de çok önemlidir. (07:32)

-Öğrencilerin üniversite imtihanlarına iyi hazırlanmaları için gerekenler yapılmalı ama kazanamadıklarında “her şey bitmiş” gibi davranılmamalı; onlara daha yüce ufuklar gösterilmeli ve başka alternatifler sunulmaya çalışılmalıdır. (08:39)

-Maalesef, günümüzde kumar gibi bir imtihan sistemi mevcut. İnsanlar, belli alanlarda yetiştirilirlerse ancak üniversiteye girebiliyorlar. Aslında öyle olmamalı. Gençler, doğrudan doğruya bilgiye uyarılmalı; ruhları bilgiyle ikâme edilmeli ve onlara ilim aşkı verilmeli. (09:25)

-İmtihanlardan sonra netice ne olursa olsun, işin –bir yönüyle– öğrencilere inşirah verecek yanları üzerinde durmak ve onlarda bir kısım psikozların oluşmasına meydan vermeyecek bir üslup kullanmak iktiza eder. Tek bir hedef üzerinde yoğunlaşma olursa, ebeveyn ve mürebbiler de ızdırap içinde kalırlar, o çocuğu da bir yönüyle strese  ve ruhî travmalara sevkederler.. hatta -Allah korusun- intihara bile sürükleyebilirler. (10:45)


Soru: Bir zamanlar, en kutsal meslek olarak görülen öğretmenlik çok tercih ediliyordu. Son dönemde, gençler daha çok istikbal ve para vadeden okullara ve mesleklere yöneliyorlar. Bilhassa üniversite tercihleri açısından öğretmenliği değerlendirir misiniz? (12:10)



-Öğretmenlik, çok önemli bir meslektir; denebilir ki, Allah’a en yakın insanlar, öğretmenlerdir. Tabiplerin ferdi planda, ağrılarını dindirdikleri insanlar ölçüsünde, toplumun içinde bulunma gibi yanları vardır. Fakat öğretmenler, bir talebeye sahip çıkmakla, aynı zamanda, bir haneye ve bir aileye, hatta o aile ile şöyle böyle münasebeti olan bütün akraba ve taallukatına da sahip çıkmış olurlar. Dolayısıyla, mektepte bir öğrenciyle kurulan münasebet, en az on insanla kurulan bir münasebet demektir. İrtibata geçilen öğrencilerin hukuk açısından –yaşının küçüklüğünden dolayı– şehadetleri makbul olmayabilir; ancak insan psikolojisi açısından, çocuklar öyle sâdık şahitlerdir ki, onlardan daha güçlü şahit olamaz. Bu açıdan öğretmenin tesir alanı çok geniştir. (12:30)

-Hadis-i şerifte, “Sizin en hayırlınız, hayrı öğrenen ve aynı zamanda onu başkalarına talim edendir” buyruluyor. Netice itibariyle, her şey ilme bağlıdır, ilim de muallimin sermayesidir.. (13:57)

-Muallim, öğreten ha öğreten, öğreten ha öğreten, öğreten ha öğreten demektir; bu açıdan öğretmen, sürekli ta’limle meşgul olan bir öğretme kahramanıdır. İnsanı gerçek insanlığa yönlendiren, ondaki bütün potansiyel cevherleri harekete geçiren, onları değerlendiren, bir sarraf gibi işleyen, onun ruhunun âbidesini ikâme eden bir heykeltıraştır, bir sanatkardır. Öğretmen, adeta insanı yeniden inşâ eder. (14:36)

-Bir millete hizmet eden insanlar arasında, gerçek muallime denk bir insan gösterilemez. Milleti inşâ eden odur, aileyi inşâ eden odur, toplumu inşâ eden odur; hâli inşa edecek ve geleceğe mührünü vuracak da yine odur. Tarihe geçmiş şanlı sultanlarımız bile, böyle muazzam muallimlerin ellerinde yetişmiş nadide insanlardır. (16:22)

-Hizmete gönül vermiş ve yüksek bir gâye-i hayale bağlanmış insanların, muvakkat ve fani dünya metaı için, muallimlik gibi kutsal bir vazifeyi bırakıp başka yollara tamah edeceklerine ihtimal vermiyorum. (18:11)
-Bazı arkadaşların dünyaya temayül ettikleri olmuştur, ancak ender-i nâdirattandır. Dünyanın câzibedar güzellikleriyle, insanların başlarını döndürdüğü, bakışlarını bulandırdığı böyle bir dönemde, bence o kadar zâyiat ve fire normal görülmelidir. Bunca ambara girenin yanında, o kadar “yöre”ye gideni de tabii kabul etmek lazımdır. (21:09)

-Gerek dualarınızda, gerekse münasebetlerinizde, daireyi geniş tutmalısınız. Hatta iyi günlerinizde mütereddit davranan, bir gözüyle size bakan, bir gözüyle de tehlikeleri süzen; tehlike söz konusu olmadığında yakınınızda duran, aksi halde hemen uzaklaşmasını bilen kimseleri bile ihmal etmemeli ve onları da kucaklamalısınız. Böylelerini bir yönüyle, dairenin dış surları gibi kabul etmeli; ama mutlaka sinenizde onlar için de birer koltuk bulundurmalısınız. (23:35)

-Evet, hiçbir meslek, toplumumuza muallimlik kadar yararlı değildir. Fakat, bu hakikat, liseden mezun olan herkesi, ille de eğitim fakültelerine ve öğretmenliğe yönlendirmeyi gerektirmez. Bir taraftan, belli nispette muallimliğe teşvik yapılırken, diğer yandan da hayatın diğer birimlerinde bir boşluk yaşanmasına kat’iyen meydan verilmemelidir. (24:43)

-Bir kere daha ifade etmeliyim ki; muallimlik, çok önemli bir meslek ve vazifedir. Bu husus üzerinde ısrarla durulmalıdır. Hizmet erleri, üç beş günlük dünya metaı için başka yollara süluk etmemelidirler. Bu konuda, ciddi rehabilitasyona ve rehabilitasyonda da temadiye ihtiyaç vardır. Bu arada, hayatın diğer birimleri de kat’iyen ihmal edilmemelidir. (28:00)

-Bizim zamanımızda, “hademe-i hayrât” diye isimlendirilen bir imam, ilkokul mezunu bir müstahdemin yarısı kadar ancak maaş alabiliyordu. Buna rağmen, medreseler dolup taşıyordu. Oradaki talebelerin tek dertleri, ilim öğrenmek ve irşat vazifesinde bulunmaktı. Onlar öğrenme aşkıyla ilim tahsil ediyorlardı; diplomaya, ad ve ünvana değer vermiyorlardı. (29:20)

-Gönüllerde yeniden ilim aşkı, öğrenme merakı, araştırma iştiyakı ve millete hizmet tutkusu uyarılmalıdır; bu aşk, bu merak, bu iştiyak ve bu tutku ile insanlığa hizmet etmekten daha kutsal bir vazife yoktur. (30:26)