215. Nağme: “Her Yer Karanlık Mahşer mi ya Rab!” Derken…

215. Nağme: “Her Yer Karanlık Mahşer mi ya Rab!” Derken…

Kıymetli arkadaşlar,

Bugün de sizlere bir çay faslını sunacağız. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, 12 dakikalık hasbihalinde şu hususlara değiniyor:

-Basit cehaletten sıyrılmanın yolu okuma ve düşünmedir. Fakat katlamış ve çok buudlu bir cehalet söz konusu ise, ondan kurtulmak için önce basit bilgiden muzaaf (katlanmış) bilgiye, sonra mük’ab (çok sık dürülmüş, iç içe geçirilmiş, üç boyutlu) malumâta ve hatta ilm-i murabba (dört buudlu) diyebileceğimiz marifete yürümek lazımdır.

-Sathîlikten sıyrılıp marifette derinleşmek çok önemlidir; zira bir hadis-i şerifte, bir kısım kimselerin Kur’ân okuyacakları, namaz kılacakları ama imanlarının, gırtlaklarından aşağıya inmeyeceği ifade ediliyor.

-İslam milletlerini perişan eden ve maskara haline getiren dert; işin özüne nüfuz edememek, anlaşılması gerekli olanları anlayamamak ve sathîliğe takılıp kalmaktır. Maalesef, ümitbahş bazı şeyler olmakla beraber, bugün İslam dünyası ölü sayılır.

-Müslümanların problemi şekil ve surette kalmaktır ama ne kadar insan anlar bunu!.. Doğduğumuz zaman ortalık karanlık olduğundan biz de dünyaya âmâ gibi göz açtık. Şair diyor ki:

“Eğer ehl-i basiretsen hüner arz etme nâdâna / Anadan doğma âmâlar değildir vakıf elvâna.”

-Abdülhak Hamid, “Her yer karanlık mahşer mi ya Rab!” diyor, vefat eden hanımının arkasından çığlığı koparıyor. Biz İslamî hayat, duygu ve düşünce açısından “Her yer karanlık mahşer mi ya Rab!” diyebileceğimiz bir zeminde neş’et ettik. Fakat, Allah’a binlerce hamd ü sena olsun ki, o taklit duvarlarını ve bariyerlerini yıkarak bize hiç olmazsa kenarından köşesinden, jalûzilerin arasından ışığı gösteren bir rehberin arkasında kendimizi bulduk.

Arkadaşlar,

İşte bu mevzuları anlattıktan sonra bir yudum çay içmek isteyen muhterem Hocamız bardağı karıştırırken eli çarpıp birkaç damla dökülünce “eyvah” dedi. O “eyvah” sözü başka “eyvah”ları hatırlattı.

Önce bir dönemdeki muhalefetine pişmanlık duyan Ziya Paşa’nın şu beytini seslendirdi:

“Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık / Zîrâ ki ziyan ortada bilmem ne kazandık”

Daha sonra, o günlerde filozof ünvanıyla ihtilalin ideologluğunu yapan ama Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinin akabinde, Devlet-i Aliye’ye tâbi toplumların, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağınık olduğunu görüp bin pişmanlık içinde, “Abdülhamit’in Rûhâniyetinden İstimdat” dilenen Rıza Tevfik’in şu sözlerini okudu:

“Nerdesin şevketli Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı bârigahına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına.
Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek ey koca sultan!
Bizdik utanmadan iftira atan.
Asrın en siyasî padişahına.
‘Padişah hem zalim, hem deli’ dedik,
İhtilale kıyam etmeli dedik,
Şeytan ne dediyse biz ‘belî’ dedik,
Çalıştık fitnenin intibahına!.
Divane sen değil, meğer bizmişiz.
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz
Sade deli değil, edepsizmişiz!
Tükürdük atalar kıblegâhına!”

Muhterem Hocaefendi, bu pişmanlıkları zikrettikten sonra, merhum Ahmet Kabaklı’nın, bu türlü hadiseleri naklederken “ba’de harâbu’l-basra” dediğini; bunu söylerken Arapça dil kaidelerine uymayıp, bu sözdeki terkibi “harabi…” değil de “harabu…” şeklinde telaffuz ettiğini; onun bu iğrab hatasında da ayrı bir esprinin bulunduğunu; zira meselenin tersliğinin ancak o şekildeki bir yanlışlık imasıyla anlatılabileceğini belirtti.

Kıymetli Hocamız tam “eyvah” diyenlerden bahsederken önündeki elektronik tabloda (belki binin üzerindeki resim arasından) merhum M. Akif’in şu beyti beliriverdi:

“Eyvah! Beş on kâfirin imanına kandık / Bir uykuya daldık ki Cehennemde uyandık…”

Sohbetin sonunda ise, muhterem Hocamız yine tabloda çıkan “es-Subhu Bedâ” şiirinin şu manalara gelen bölümlerini okudu:

“Sabah, nurunu O’nun çehresinden aldı / Gece ise karanlığını O’nun siyah saçlarından aldı.
O faziletiyle bütün resullerden üstün oldu / Hidayete erenler, yolunu O’nun delaleti ile buldu.
Cömertlik hazinesiydi, o hazineden ihsan edendi / Toplumları dinine ve hidayetine erdirdi
Soyu çok temiz, şerefi pek yücedir / Bütün Araplar O’nun hizmetindedir.”

“Bütün Araplar O’nun hizmetindedir.” sözünü telaffuz edince, “Hizmetinde tam bulunamadık!” deyip ağlamaya durdu ve gerisini okuyamayacak kadar yoğun hislerle doldu.

Dualarınıza vesile olması istirhamıyla arz ediyoruz…