392. Nağme: Fırtınalı Dönemlerde İstikâmet, Sabır ve Hâcet Namazı

392. Nağme: Fırtınalı Dönemlerde İstikâmet, Sabır ve Hâcet Namazı

Kıymetli arkadaşlar,

Dershanelerin ve ücretsiz okuma salonlarının kapatılmasıyla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan tuhaf bir kanun tasarısının gece Meclis’ten geçirileceğine yönelik haber gündemin ilk sırasına yerleşmiş durumda.

Kalbler kırık, hissiyatını yatıştırmakta zorlanan insanların sayısı az değil. Hele meseleyi Şibli’nin gülü gibi değerlendirenlerin ruh haletini ifadeye “inkisar” kelimesi kâfi gelmiyor.

“Zulme zulümle karşılık vermemek önemli bir kaide olduğu gibi, mesleğimizin bir esası da şefkattir. Bununla beraber, haksız yere yumruk vuran mü’minin hiç olmazsa kulağını çekmek de şefkatin ayrı bir derinliğidir. Zira, mü’min zâlime tırnak ucuyla olsun dokunulmazsa, onun başına mutlaka “gayretullah”ın tokadı iner; bunu da şefkatliler hiç istemezler.” hakikatine inanan insanlar, haksızlık karşısında değişik platformlarda duygu ve düşüncelerini dile getiriyor; “Yapmayın!” diyor ve insaf bekliyorlar.

Bununla beraber, oradan ya da buradan taraf gibi görünen bir kısım tahrik ediciler, kasten damarlara basmak, meseleyi kızıştırmak ve bir kavga ortamı oluşturmak için sinsice gayretler sergiliyorlar. En masum sözleri dahi siyak ve sibakından kopararak çarpıtmaya; bazı resim ya da video montajlarıyla hissiyatı kabartmaya, tarafları kızıştırmaya ve adeta kardeşi kardeşe vuruşturmaya uğraşıyorlar. Hatta hiçbir zaman şahısları hedef almayan, daima sıfatları ya da fiilleri konu edinen, güzel vasıf ve amelleri alkışlarken çirkin sıfat ve fiilleri zemmedip izaleye gayret gösteren muhterem Hocaefendi’nin sohbetinde biçtiği elbiseleri hemen birilerine yakıştırıp fitneyi iyice kızıştırmaya çalışıyorlar.

Evet, adanmış ruhların derdi ne rant ne de inat; rıza-yı ilahiyi kazanmak asıl maksat. Hal böyleyken, haksız icraat karşısında usul ve üsluba dikkat ederek itirazları seslendirmek en tabii davranış. Ne var ki, kötü niyetlileri de her zaman hesaba katmak gerekiyor. İşte bu noktada muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi bir kere daha rehberliğini seslendiriyor ve ikazlarda bulunuyor:

Muhterem Hocamız dün akşam (15 Kasım Cuma) video olarak da kaydettiğimiz sohbetinde yine fırtınalı dönemlerde bile istikamet ve itidalden ayrılmamayı; sabır ve namazla istiânede bulunmayı tavsiye etti. İnşaallah 47:23 dakikalık bu sohbetin tamamını görüntü ve ses dosyaları halinde pazartesi günü haftanın Bamteli olarak neşredeceğiz.

Konunun hassasiyeti ve sohbetin güzelliği bizde -bazı zamanlarda yaptığımız gibi- bir tanıtım/ilan videosu hazırlama düşüncesini hasıl etti. 07:58 dakikalık tanıtım çalışmasını hemen sunuyoruz.

İşte muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin son sohbetinden bazı cümleler:

*Muhalif rüzgarlar esebilir, çok defa insanları önüne katıp savurabilir. Karakter bakımından zayıf insanlar belli çıkarlar, belli menfaatler mülahazasında hep savrulabilirler. Olup biten bu şeyler karşısında kat’iyen sarsılmama, ye’se kapılmama ve ezilmeme mü’minin şiarı olmalıdır.

*İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) başını yaran, dişini kıran ve yüzünden kanlar akıtan insanlar hakkında “Allahım bu etrafımdakileri hidayet eyle; beni bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı bunu!” diyor. Kime ittiba etmişsiniz, kimin arkasındasınız, kimin sözü sizin için aydınlatıcı, ışık tutucu, rehnüma, yanıltmayan sözdür. Bence onun arkasında durmak lazım.

*İhtimal bizim bu dostlarımız, genelde ruh haletimizi bilemeyerek, bu türlü olumsuz şeylere kendilerini saldılar. “Allahım bizim ahvâlimizi, efkarımızı, a’malimizi ıslah buyurduğun/buyuracağın gibi, onların da ahvâlini, efkârını, ef’âlini ıslah buyur, Sana yönlendir gönülleri!” deme yiğitliğini göstermek lazım; başka türlü davranmak düşmez bize.

*Mıncıklayacaklar, çuvaldız saplayacaklar, önünüzü kesecekler, gittiğiniz yere gitmenizi istemeyecekler; bazen küfür kaynaklı olacak, bazen haset kaynaklı olacak, bazen hazımsızlık kaynaklı olacak. Bunlar insan ruhunda öyle marazlardır ki, dimağa musallat olmuş öyle virüslerdir ki, nöronları sarmış öyle rahatsızlıklardır ki, tımarhanelerde dahi tedavisi kâbil değildir. Gelin siz de -Allah aşkına- delice hareket eden bu insanlara küsmeyin, gönül koymayın, hatta Allah’a havale etme gibi şeylere bile gitmeyin.

*Değil çuvaldızlara karşı, mızraklara karşı bile iğne kullanmamaya karar vermeliyiz. İğne kullanmama kararlılığı içinde olmalıyız. İncinsek de incitmemeliyiz, kırılsak da kırmamalıyız. Yollarımız daraltılsa da biz başkalarına karşı yol daraltmasına kalkmamalıyız.

*Sana çuvaldız batırmıyorlarsa, “Onlara iğneyle mukabelede bulunmadım!” demenin bir kıymeti yok. Esas, incitene karşı, rencide edene karşı, oturup kalkıp sizin için kötülük planlayana karşı, yalan diyene karşı ‘yalan’ deme nezaketsizliğine girmeyecek kadar civanmertçe davranmak lazım.

*Cenâb-ı Hak, en sevdiği insanları Firavun’a karşı gönderirken “Yumuşak sözle ona hitapta bulunun, yumuşak bir halle davranın, yumuşak bir düşünceyle karşısına çıkın, incitmeyen sözlerle diyeceğinizi ona deyin” diyor. Sizin karşınızdaki insanlar Nemrut değil, Firavun değil, Sezar değil, İskender değil, Napolyon değil, deli teke Hitler değil… Hele başları yerde secde eden insanlarsa, onlara karşı bize düşen şey hep saygılı olmak, hep takdir etmek, hep tebcille yâd etmek ve Cennetü’l-Firdevs’e beraber girme dilek ve temennisinde bulunmaktır.

*Başımı yere koyduğumda, secdelerimde, hep hacet duasını okudum bu üzerimize gelen şiddetli fırtınalar karşısında. Bizim emeğimiz bunda onda birdir, belki de hiç yoktur. Şimdiye kadar bu meseleye emek veren ne kahramanlar, bir asırdan beri adeta baldıran zehiri yudumlayarak bu meseleyi götüren, zindanlarda ömür tüketen insanlar, dünyada zevk sefa yüzü görmeyen insanlar, memleket memleket sürgüne gönderilen insanlar, hapishanelerde tecride maruz kalan insanlar, defaatle zehirlenen insanlar, “bu da vatan evladıdır” denmeyen insanlar… Bu işin içinde bütün bu insanların emeği vardır.. ve bu emekle meydana gelen şey hep sizin omuzunuzda bir emanettir. “Allahım bu bir emanettir, bize ait de değildir, bize muvakkaten yüklediler bunu. Senin emn u emanın bu işin eskortudur; o olmazsa biz bunu götüremeyiz, onu Sana teslim ediyoruz Allahım!”

*Dünya zevki adına bir şey bilmiyorum ben. Yeryüzünde bir dikili taşım olmadı. Dünyayı bana teklif edenlere karşı, anneme-babama karşı, dünyayı bana teklif ettikleri zaman.. canım hocam Yaşar Hocam, boynuma sarıldı ağladı, “Beni sen de dinlemezsen kim dinler?” dedi; teklif ettikleri dönemde, ben en sevdiklerime karşı, “Çok ciddi hizmetlerin insan beklediği dönemde benim ayağıma zincir mi vurmak istiyorsunuz? Başka şey düşünmek istemiyorum, Sadece O, Sadece O!..” dedim. Yalnız O’nu konuş, yalnız O’nu söyle, yalnız O’nu düşün, yalnız O’nu vird-i zeban et, O’nun için düşersen düş, yalnız O’nun için kalkarsan kalk, yalnız O’nu mırıldan.

*Yeminle söylüyorum size; bu meselenin onda birine zarar vermektense, bir günde on defa ölmeye razıyım; on defa Azrail gelsin, öldürsün beni; bir daha dirileyim, bir daha öldürsün.. yemin edebilirim bu mevzuda; çünkü dünya ile zerre kadar alakam olmadı. Bazı miyoplar, mâlikanelerde yaşıyor diyebilirler. Ne yapalım şaşı baktığından dolayı yanlış görebilir. İbrahim Hakkı Hazretleri “Ağvere olma yakın ki sana eğri bakar” diyor. Ağver Allah’a da eğri bakar, peygambere de eğri bakar, dine de eğri bakar; sadece kendisine doğru bakar, o da kendini doğru görür mü görmez mi?!.