بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
عَنْ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُمَا
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
اَلْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ
مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللهُ فِي حَاجَتِهِ
وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً
فَرَّجَ اللهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ القِيَامَةِ
وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللهُ يَوْمَ القِيَامَةِ
* * *
Hazreti Abdullah b. Ömer (radiyallahü anhimâ)
Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalatü vesselam)
şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Müslüman, müslümanın kardeşidir.
Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz,
onu düşmana terk ve teslim etmez.
Kim, bir kardeşinin ihtiyacını karşılarsa,
Allah ta onun ihtiyacını karşılar.
Kim, bir kardeşinin sıkıntısını giderirse,
Allah ta onun kıyamet sıkıntılarından mühim birini giderir.
Her kim de bir müslümanın ayıbını örter, onu utandırmazsa
Allah ta kıyamette onun ayıplarını örter.”
(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)
Dünya ve Ahiret Kardeşliği
Yüce Yaratıcımız Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de mü’minleri dünya ve ahirette kardeş olarak yarattığını beyan buyurup mü’minlerin de buna yaraşır ve yakışır şekilde hareket etmelerini istemektedir. Hucurât Suresinde konuyla ilgili temel ölçü ve prensipler anlatılmıştır. Bunlardan bazıları şu ayet-i kerimelerdir:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ يَسْخَرْ قَومٌ مِنْ قَوْمٍ عَسَى أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ
وَلاَ نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَى أَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ
وَلاَ تَلْمِزُوا أَنْفُسَكُمْ وَلاَ تَنَابَزُوا بِالأَلْقَابِ
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse, kardeşlerinizin arasını ıslah edin, düzeltin. (Küsleri, dargınları barıştırın, dünyanın dört bir tarafında kardeşlik köprüleri ve sulh adacıkları oluşturun.) Ve Allah’a karşı takvalı olun ki O’nun merhametine nail olasınız. Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk, diğer bir toplulukla alay etmesin. Ne mâlum? Belki alay edilenler, onlardan daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki de alay edilenler, alay edenlerden daha hayırlıdır. Birbirinizi ayıplayıp karalamayın. Birbirinize kötü lakaplar da takmayın.” (Hucurât Suresi, 10-11) Benzer diğer ayet ve hadislerde de hakiki mü’min ve müslüman ahlakının nasıl olduğu bizlere açıkça anlatılmıştır:
لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتّى يُحِبَّ َلأخيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Sizden hiç biriniz, kendisi için istediği hayırlı ve güzel şeyleri mü’min kardeşleri için de istemedikçe hakiki imana erişemez.” (Buhari, Müslim)
لاَ تَحَاسَدُوا وَلاَ تَبَاغَضُوا وَلاَ تَنَاجَشُوا وَلاَ تَدَابَرُوا وَلاَ يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ
وَكُونُوا عِبَادَ اللَّهِ إِخْوَانًا ، الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يَخْذُلُهُ وَلاَ يَحْقِرُهُ ،
اَلتَّقْوَى هَا هُنَا – وَيُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ – بِحَسْبِ امْرئٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمَ ، كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ ، دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ
“Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine -onunkisi bitmeden- başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, hakkıyla kardeşler olunuz. Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, onu asla yardımsız ve desteksiz bırakmaz, hiçbir zaman hor-hakir görmez. -Allah Rasülü (aleyhissalatü vesselam), cümlenin burasında üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki- Takvâ buradadır. Bir kimse için, müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi kötülük olarak yeter. Her bir müslümanın canı, malı ve ırzı, diğer müslümanlara haramdır.” (Müslim, Birr 32. Ayrıca bkz: Buhârî, Edeb 57; Ebû Dâvûd, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Duâ 5)
Sahabe-i kiramdan Cerir b. Abdullah, Peygamber Efendimiz’in (sallalahü aleyhi ve sellem), şu üç şeyi yapmak üzere kendisinden biat istediğini bildirmektedir: “Namazı ikame etmek (namazı hakkıyla, iç ve dış erkânını yerine getirerek, tadil-i erkân ve huşû ile kılmak), zekât vermek ve bütün müslümanların salâh ve hayrını istemek (nasihat).”
Mü’minlerin, birbirlerine bakışları ve davranışlarını, kalb ve akıllarından geçen his ve düşüncelerini, kısaca gerçek bir müslüman ahlakını tarif eden daha nice öyle güzel peygamber ifadeleri vardır ki burada hiç olmazsa bir kısmını zikretmeden geçmeyi vefasızlık olarak gördüğümüzden arzetmek istiyoruz:
مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ
إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى
“Mü’minlerin birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet ve şefkatte ve birbirlerini korumaktaki misali yek vücud gibidir. O vücudun herhangi bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve hararete tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)
مَنْ نَفَّسَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ الدُّنْيَا نَفَّسَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ يَسَّرَ عَلَى مُعْسِرٍ يَسَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمَنْ سَتَرَ عَلَى مُسْلِمٍ سَتَرَ اللَّهُ عَلَيْهِ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ فِي عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِي عَوْنِ أَخِيهِ
“Kim, bir müslümandan dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından mühim birini giderir. Bir kimse, darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Her kim de, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır.” (Müslim, Zikr 38. Ayrıca bkz: İbni Mâce, Mukaddime 17)
Allah Rasülü (aleyhi ekmelüttehâyâ), insanların en faydalılarının, diğer insanlara en fazla faydası dokunanları olduğunu bildirmiştir. (Beyhaki, Şuabül-İman; Ali el-Muttaki, Kenzül-Ummâl) Allah dostlarına göre de insanların yardımına koşmak, Cenab-ı Hakk’ın inayetine sunulmuş en beliğ davetiyedir. Buradan hareketle, şahsi hayatlarında işlerinin bereketsizlik ve verimsizliğinden yakınan kimseler, diğer insanlar ve özellikle de mü’min kardeşlerinin yardımına ne kadar koştuklarını gözden geçirmelidirler.
Yine Hak dostları büyük zâtlara göre tevfik-i ilahinin ihlastan sonraki en büyük vesileleri uhuvvet, vifak ve ittifaktır. Herhangi bir yerdeki başarısızlığın sebebi de çoğunlukla ya ihlastaki bir arıza veya uhuvvet ve vifaktaki bir eksikliktir. İftirak ise Cenab-ı Hakk’a karşı saygısızlık olarak sayılmıştır. Müslümanların te’lif-i kulûbu adına iradenin hakkının verilmesi ve Allah’a dua dua yalvarılması ise son derece güzel ve gereklidir. Çünkü müslümanların dertleriyle dertlenmeyenler, onlardan değildir. (Taberânî, el-Mu’cemül-Vasît)
Hakiki mü’minler iftiraktan şeytandan kaçar gibi kaçıp mü’min kardeşiliği serasına sığınırlar. Kardeşlerine yaptıkları hizmet ve yardımın ötesinde onların kusur ve ayıplarını da setrederler. Bu konudaki denge adına da Allah dostları şu ölçüyü vermişlerdir: “Ne kardeşimizin hatasını yüzüne vurup perdeyi yırtar ve onu utandırırız, ne de onu hatasıyla baş başa bırakıp kaybetmesine göz yumarız. Çok ince bir denge söz konusudur burada.”
Faslımızı Alvarlı Efe Hazretlerinin kulaklara küpe mısrasıyla noktalayalım:
“Fâriğ ol, aybın gözetme kimsenin,
Tâ ki Hak setreyleye aybın senin.”
اَللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
وَعَلٰى اٰلِه وَأَصْحَابِهِ أَجْمَعِينْ
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ