İhya Hareketlerinin Temel Dinamikleri

İhya Hareketlerinin Temel Dinamikleri
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

   Soru: İnsani değerler adına yeni bir ihya ve inşa hareketinin temel dinamikleri neler olmalıdır?

   Cevap: Günümüzde Allah’a imandan anne-babaya saygıya kadar her şey yıkılmış, bütün değerler alt-üst olmuş. Kalbler, kafalar ifsat edilmiş. Maalesef kendimizden uzaklaşmış, kendi değerlerimize karşı yabancılaşmış, ciddi bir başkalaşım geçirmiş ve gerçek insanlığımızı yitirmişiz. Yıllardır tahribe maruz kalan bu kalenin ne duvarı kalmış ne de iç estetiği.

Müslümanların tekvinî emirleri doğru okuyamaması, ilimlerde geri kalması, mantık ve muhakemesini işletmemesi, kısaca darmadağınık ve perişan bir hâle gelmesi, başkalarına bize tepeden bakma hakkı verdi. Kapı kulu gibi gördükleri insanların sundukları mesajlara da ilgisiz kaldılar. Dolayısıyla ister hakikî ister nisbî olsun, günümüzde bir fetret devri yaşandığı muhakkak.

İç içe yaşanan bunca dejenerasyondan sonra tamir ve ıslah kolay olmayacaktır. Geçmişten süzülüp gelen değerler manzumesi etrafında yeni bir dünya kurulabilmesi, dünyada bir kere daha hak ve adaletin, barış ve huzurun tesis edilebilmesi çok ciddi ceht ve gayretlere vabestedir. Çünkü bir şeyin tahrip edilmesi kolay olsa da çoğu zaman tamiri o kadar kolay olmaz.

Bediüzzaman Hazretleri, “Şu istikbal inkılâbâtı içinde en yüksek ve gür seda İslâm’ın sedası olacaktır.” diyor. O, böyle bir sözü keşif ve müşahedeye dayalı söylemiş olabileceği gibi, tarih felsefesinden ve sosyal hâdiselerin seyrinden hareketle de söylemiş olabilir. Fakat bunun ne zaman gerçekleşeceğiyle ilgili bir şey söylemiyor. Bir taraftan -bir asır, iki asır değil- asırlardır rehnedar olan bir kaleden bahsediyor, diğer yandan da ruh ve mana köklerimize uygun bir gelecek inşasından.

Evet, Allah’ın izni ve inayetiyle Müslümanlar yeniden dünyada bir muvazene unsuru olabilirler. Hakkın, adaletin ve istikametin sesi soluğu hâline gelebilirler. Evrensel insanî değerleri yeniden ikame edebilir, temel hak ve özgürlükleri tesis edebilirler. Campenalla’nın Güneş Devleti’ni geride bırakacak ölçüde imrendirici bir dünya kurabilirler. Fakat şunun unutulmaması gerekir ki, mesele dipten ele alınmadıkça, inşa hareketine temelden başlanmadıkça ve aynı zamanda demokratik bir sürece bağlı kalınmadıkça muvaffak olunması mümkün değildir.

   Demokrasi

Yapılması gerekli olan bir iş şayet gerektiği gibi yapılmaz ve ölçülü olarak ortaya konulmazsa maksadın aksi netice verebilir. Özellikle farklı milletlerden, farklı inançlardan, farklı dünya görüşlerinden insanların birlikte yaşadığı toplumlarda, atılacak adımların çok daha dikkatli atılması gerekir. Eğer bir ülkede inananı inanmayanı, sağcısı solcusu, Müslümanı Hristiyan’ı, muhafazakârı laiki birlikte yaşıyorsa herkesin duygu ve düşüncesinin dikkate alınmasına ihtiyaç vardır. Farklı dinlere, ideolojilere ve dünya görüşlerine sahip olan insanların birlikte barış ve huzur içerisinde yaşayabilecekleri bir sistemin kurulması istikametinde adım atılmalı, herkesin hak ve özgürlükleri koruma altına alınmalıdır. 

Demokrasi, çok farklı duygu ve düşüncelere sahip insanların birlikte barış içerisinde yaşayabilecekleri ideal bir sistemdir. Bu sebeple, var olan bir kısım problemlerin çözümü için, demokratik düşünceyi geliştirmekle işe başlamak gerekir.

Herhangi bir sistemin, inanan inanmayan bütün insanların talep ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek enginlikte olması çok önemlidir. İnsanların maddi-manevî, dünyevî-uhrevî bütün ihtiyaçlarına cevap verebilmelidir. Onların dünyevî istekleri kadar uhrevî ihtiyaçlarını da gözetmelidir. Dolayısıyla ideal bir demokrasinin, bütün bu hususları içinde barındırmasının gerekliliğine inanıyoruz.

Maalesef Müslümanlar, bugüne kadar demokrasinin vaat ettiği fırsat ve imkânları yeterince değerlendiremediler. Düşünen kafalar bu nimetten istifade etme mevzuunda gerekli gayret ve cehdi ortaya koyamadılar.

   Dip Dalga

Şayet Müslümanlar, cehalet, fakirlik, iftirak, yolsuzluk, ahlaksızlık, istibdat gibi hastalıklarla mücadele etmek, maruz kaldıkları her türlü baskı, zulüm ve istibdattan kurtulmak ve ciddi bir ıslahat gerçekleştirmek istiyorlarsa mutlaka meseleyi dipten ele almak zorundadırlar. Var olan bütün bu problemleri, insana saygı duygusuyla, adalet fikriyle, sevgi ve hoşgörü düşüncesiyle yetiştirilmiş nesiller çözebilir. Bu yüksek mefkûreyi gerçekleştirebilecek nadide bir nesil yetiştirilemediği sürece, isabetli adımların atılması çok zordur.

Temelden planlanmayan ve ortak akla bağlı yürütülmeyen hareketlerin fiyaskoyla neticelenmesi mukadderdir. Eğer asıl problem insanda düğümleniyorsa ve bu problem ancak genç nesillere sahip çıkılmakla halledilecekse, yoğunlaşılması gerekli olan yer de burasıdır.

İstikrar, istikrara kilitlenmiş nesillere bağlıdır. İstikamet, müstakim insanlarla sağlanır. İhya, diriliş erlerinin eliyle gerçekleşir. Kılı kırk yararcasına hak ve adalet anlayışının tesisi, kendilerini yüce bir mefkûreye bağlamış adanmış ruhların mevcudiyetine bağlıdır. Eğer bir toplumun atom ve molekülleri sahabe-misal fertlerden meydana gelirse, o toplum sahabe toplumu gibi olur.

   Şiddetsiz ve Kararlı Bir Hareket

Maalesef dünyanın birçok ülkesinde başı tutanlar, kendilerini kast sisteminin en yüksek tabakasında görüyor ve halka halayık nazarıyla bakıyorlar. Sahip oldukları güç ve kuvvete göre hak iddiasında bulunuyorlar. Kur’ân-ı Kerim, Firavun’u şu ifadelerle anlatıyor: فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ “O, halkını aşağıladı, ezdi, onlar da ona itaat ettiler.” (Zuhruf sûresi, 43/54) Demek ki Firavun, topluma hafif ve basit insanlar olduklarını kabul ettirmişti. Eğer bir toplum böyle bir kompleks içinde yaşamaya başlamışsa, sürekli balyoz gibi başlarına inen insanların gözünün içine bakar. Zaten beşer tabiatında idare edenlere, gücü elinde bulunduranlara karşı her zaman böyle bir duygu mevcuttur. Baştakiler bunu istismar ederlerse, keyiflerine göre gelir gelir onların tepesine biner ve istediklerini yaptırırlar. Fakat ezilen ve sömürülen insanlarda, zamanla zalim ve mütecavizlere karşı bir tepki ve metafizik gerilim oluşabilir. Ancak haksızlık ve zulmü engelleme, baskı ve zorbalıklara karşı koyma duygusunun da yerinde kullanılması ve doğru yere yönlendirilmesi çok önemlidir. Birilerinin, millette meydana gelen bu pozitif enerjiyi istismar etmesine meydan verilmemelidir.

Eğer hak ve adalet arayışı adına bir yola çıkılacaksa, öncesinde atılacak adımların çok ciddi bir plana bağlanması gerekir.  Sadece hınç alma, kavga etme, etrafı yakıp yıkma mülahazasıyla sokağa inilirse çok defa maksadın aksiyle tokat yenir. Her şey çok iyi düşünülüp planlanmaz da hesaplar sadece bir tiranın devrilmesine bağlanırsa, netice alınamaz. Zira bu sefer devrilen tiranın yerine bir başka tiran geçer. Zaten onlar, çoktan kendi yerlerine geçecek varislerini hazırlamışlardır.

Bir yola çıktıktan sonra kararlı olmak ve taviz vermemek de çok önemlidir. Belirli disiplinlere bağlı bir hareket başlatılmışsa orada sonuna kadar dimdik durulması gerekir. Baştan kararlı gibi görünür, fakat sonrasında pazarlıklara girişir ve geri adım atarsanız başarısız olursunuz. Gözü sizin üzerinizde olan ve sizin hareketlerinize göre kendi hareketlerini belirleyen insanları fikir karışıklığına sevk edersiniz. Böyle bir yerde düşünce kaymaları olur, tereddütler meydana gelir. Demokrasi, hürriyet, adalet ve insan hakları adına başlatılan bir hareket fiyasko ile neticelenir. Bu açıdan bütün bu ihtimalleri baştan düşünüp ya hiç böyle bir maceraya girilmemeli ya da başlatılan bir işin fiyasko ile neticelenmesine meydan verilmemelidir.

Bu konuda mutlaka göz önünde bulundurulacak diğer bir ilke ise şiddetten uzak durmaktır. Şayet sokaklara dökülen insanlar ona buna taş atmadan, birilerinin başını yarmadan, milletin malına mülküne zarar vermeden pasif bir direniş ortaya koyabilselerdi ve sadece zulüm ve haksızlıkları boykot edebilselerdi netice alabilirlerdi. Kan düşünerek, kan dökerek hiçbir yere varılamaz. Bilakis bu tür davranışlar zamanla kin ve nefretlere intikal ederek arkadan gelen nesillere miras olarak kalır. Bu yüzden kan dökmeden, etrafı yakıp yıkmadan, yeni cepheler oluşturmadan yumuşaklıkla problemler halledilmeye çalışılmalıdır.

Bilindiği üzere Gandi, İngilizlere karşı başlattığı pasif mücadelesiyle koskocaman bir ülkeye istiklal kazandırmıştır. Ömrü hapishanelerde geçmiş, mahrumiyet içinde bir hayat yaşamış, sadelikten ve duruluktan ayrılmamış fakat neticede milletini bir mefkûre etrafında bir araya toplamayı başarmıştır.

Bütün bunlar yapılmadığı sürece, sadece baştaki bir despota baş kaldırmayla problemler çözülemez. Zira karşılıklı çatışma ve çarpışmalar güç ve kuvveti parçalar ve tesirsiz hâle getirir. Birisi öbürünün yaptığını yıkar, öbürü de bunun yaptığını.

   Basiret ve Firasetle Hareket Etme

Burada belki şu hatırlatmayı yapmak da faydalı olacaktır: Şimdiye kadar mütegallip kuvvetler bazı ülkeleri doğrudan veya dolaylı olarak işgal etmiş ve sömürmüşlerdir. Millette bunlara karşı koyma adına bir metafizik gerilim hâsıl olduğunda da, hemen onların içinden kahraman görünümlü birilerini bulmuş ve başa geçirmişler, insanlarda meydana gelen pozitif enerjiyi ona kanalize etmişlerdir. Yani evvela işgal etmiş, tepelerine binmişler; milletin canı gırtlağına gelip başkaldırma ihtimali belirdiğinde de bu yeni duruma göre vaziyet almış ve millette oluşan gerilimi kendi hesaplarına değerlendirmişlerdir. Ta ki halkın kendi ruh ve mana kökleri hesabına bir oluşum meydana gelmesin.

Bu sebeple, İslâm dünyasının değişik yerlerinde yaşanan bir kısım olayların içinde her zaman farklı bir parmağın olabileceğini nazardan dûr etmemek lazım. Her zaman birileri, eskimiş ve partallaşmış bir firavunu bir tarafa atarak yenisini getirmeyi planlayabilirler. Bununla milleti bir süre daha idare etmeye ve bir kere daha aldatmaya çalışabilirler. Belki ellerinde, demokrasi, adalet, özgürlük, insan hakları vs. yazan bayrak ve pankartlar taşırlar. Fakat asıl niyetleri farklıdır. Bu açıdan Müslümanların, bu tür oyunlara gelmeme, sahip oldukları enerjiyi beyhude tüketmeme adına çok temkinli ve tedbirli olmaları, basiret ve ferasetle hareket etmeleri gerekir.

Tekrar edecek olursak, bence sahip olunan enerjinin kullanılması gerekli olan en verimli yer, işe dipten başlayarak yeni bir insan inşa etmek ve yeni bir nesil yetiştirmektir. Sahip olduğumuz güç ve enerjiyi ruhumuzun heykelini ikame etme istikametinde değerlendirmeliyiz ki onu israf etmiş olmayalım. Yoksa farklı tahriklerle, ayak oyunlarıyla milletin ruhunda oluşmuş metafizik gerilimi ve diriliş arzusunu heba etmiş oluruz. Muvakkaten bazı başarılar elde etsek bile bunlar kalıcı olmaz. Temel sağlam atılmadığı sürece, yapılmaya çalışılan binanın yerle bir olması her zaman kuvvetle muhtemeldir.

   Dinin Muhkematıyla Disipline Edilmiş Heyecan

Bir toplumun durağanlığını sona erdirmek ve onlarda ciddi bir heyecan meydana getirmek çok önemlidir. Cenab-ı Hak, tabiata koyduğu kanunlarla her şeyi hareketli kılmış, devam ve temadisini bir yönüyle buna bağlamış. Her şeyde bir hareketlilik, bir değişim, dönüşüm ve gelişim var. İlk bakışta insana sabit duruyormuş gibi gelen denizler, okyanuslarda dahi bir hareketlilik var. Sular buharlaşıyor, sonra yağmur hâlinde yere iniyor, değişik membalarda toplanıyor ve yeniden denizlere akıyor. Sürekli bir döngü söz konusu.

Cenab-ı Hak, kainatın diliyle bize bir şey anlatıyor: Hiçbir şey durağanlığa mahkum edilmemeli. Her şey hareketli olmalı, yeni yeni hamlelerle sürekli olarak geliştirilmeli.

Mü’minlerin, kendilerine ait değerleri bütün tazeliğiyle ruhlarının derinliklerinde duymalarını sağlamak, onlara i’lâ-i kelimetullah mefkuresini aşılamak ve bu istikamette onları ciddi bir metafizik gerilime geçirmek çok önemlidir. Ne var ki hareket ve heyecanın da Kur’ân ve Sünnet’e ait disiplinlerle kontrol altına alınması gerekir. Hareketsizlik ve heyecansızlık bir felaket olduğu gibi, dinin muhkematıyla disipline edilememiş bir heyecan da ayrı bir felakettir.

Ruhlarımızda iman, İslâm ve ihsan ruhunun hâsıl ettiği heyecanın akıllıca realize edilmesi gerekir. Yoksa kontrol altına alınmamış delice heyecanlar felaket getirir. Kuvvet dengesinin olmadığı yerde kendi kendine herkesin ilan-ı harp etmesi, bir kısım canlı bombalarla masumların canına kıyması, sokaklara inip şiddet eylemleriyle milletin can ve mal güvenliğini tehdit etmesi gibi eylemlerin kimseye bir faydası yoktur. Bilakis Müslümanlar hakkında çok olumsuz düşüncelerin hatta paranoyaların oluşmasına sebep olur.

Hususiyle dünyanın, korkunç silahlar edinmek suretiyle çok tehlikeli bir yere doğru gittiği bir dönemde, kinleri ve nefretleri harekete geçirecek her tür eylem ve söylemlerden uzak durulması gerekir. Eğer ölçüsüz ve endazesiz davranışlarla öfkeler tahrik edilir, düşmanlıklar hortlatılırsa bu, dünyanın da insanlığın da felaketi olur. Dolayısıyla meselenin aşırılığa, radikalizme, karambole ve hamasete tahammülü yoktur. Bunların öncelikli zararı yine İslam dünyasına olacaktır.

   Alternatif Projeler Geliştirme

Günümüzde elli çeşit fitne ocağının kaynayıp durduğu bir dönemde siz en sağlam yolu bile tutsanız, yine de hedefinize varmanız çok zordur. Bu açıdan gaye-i hayalinizi realize etme adına çok alternatifli projeler geliştirmelisiniz. İnsan anatomisinde bulunan alternatif damarlar gibi sizin de ihtiyatî yollarınızın, yedek stratejilerinizin olması gerekir. Yürürken bir yerde tıkanma baş gösterecek olursa hemen öbürünü devreye sokabilmelisiniz.

Sofiler, “Allah’a giden yollar mahlûkatın solukları sayısıncadır.” derler. Dolayısıyla insanlarla Allah arasındaki engelleri bertaraf edip gönüllerin Allah’la buluşmasını sağlama hedef-i mübecceline yürürken çok farklı yollar kullanmak gerekir. Her zaman tıkanıklıkların olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve alternatif yollar hazır tutulmalıdır. Bu sebeple de sağlam bir imanın, güçlü bir muhakemenin, ciddi bir kolektif şuurun yanında, farklı farklı stratejileri devreye sokmak da çok önemlidir.

***

(Not: Bu yazı 30 Ocak 2011 ve 6 Şubat 2011 tarihlerinde yapılan sohbetlerden hazırlanmıştır.)