Sahabe-i güzînden Atıyye es-Sa’dî’nin naklettiğine göre takva ve vera’ hususunda da beşeriyetin üsve-i hasenesi Efendiler Efendisi (aleyhi efdalüssalavât ve ekmelüttahiyyât) şöyle buyurmuşlardır:
“Kul, sakıncalı şeylere düşme endişesiyle bir kısım sakıncası olmayan şeyleri de terk etmedikçe gerçek takvaya ulaşamaz.”
(Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyame, 19; İbn Mâce, Zühd, 24)
İmran bin Husayn (radiyallahü anh) hazretleri, Efendiler Efendisi (aleyhissalâtü vesselam)’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Her kim varlığını Hakk’a ibadete ve O’nun yolunda hizmete adarsa, Cenab-ı Allah da o kulunun her ihtiyacını karşılar ve onu hiç ummadığı yerlerden rızıklandırır. Kim de tamamen dünyaya dalar, Rabbini unutursa, Allah da onu dünya yurdunun mihnetleri ve meşakkatleriyle başbaşa bırakır.
Enes bin Malik hazretleri Rasulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
Üç şey vardır insanı helake sürükler; üç şey de vardır ki insan için vesîle-i necattır. İnsanın helakine sebep olan üç şeyden ilki artık karakter haline gelmiş cimrilik, ikincisi hep peşinde koşulan heva ve heves, üçüncüsü de kişinin kendini beğenmesidir. Bir kimsenin kurtulmasına vesile olabilecek üç şeyden birincisi gizli-açık her hâlükârda Allah mehâbet ve mehâfeti içinde bulunmak, ikincisi fakirlikte de zenginlikte de ifrat ve tefritlere düşmeyip istikamet içinde olmak, sonuncusu da gazap anında da hoşnutluk anında da adaletten ayrılmamaktır.
Sahabe efendilerimizin en önde gelenlerinden insanlığın yüz akı, adalet timsali Hazreti Ömer (radıyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır:
Cennetin en güzel yerini isteyen kimse cemaate sımsıkı sarılsın!
Abdullah ibn Abbas (radıyallâhu anhüma) hazretleri, Efendiler Efendisi’nin şöyle buyurduğunu naklederler:
İki göz vardır ki, Cehennem ateşi onlara dokun(a)maz: Birisi Cenâb-ı Allah’a duyduğu saygı ve haşyetten dolayı hep ağlayan Hak erinin, diğeri de Allah yolunda nöbet tutan yiğidin gözleridir.
Sahabe efendilerimizin önde gelenlerinden Hazreti Ali’nin (radıyallahü anh) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
Cennete müştak olan hayr ü hasenâta koşar. Cehenneme yuvarlanmaktan endişe eden şehevî arzulardan yüz çevirir. Ecel hakikatını vicdanında duyan geçici lezzetlerden uzak durur. İşin doğrusu, dünyaya karşı kalb kapılarını sürmeleyen kimseye de musibetler çok küçük, pek hafif gelir.
Ebû Hureyre (radıyallahu tealâ anh) insanlık âleminin şeref tablosu Efendimiz (aleyhi ekmelüttehayâ)’nın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin veya sussun! Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa komşusuna izzet ü ikramda bulunsun! Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa misafirine ikramda kusur etmesin!
Sahabe efendilerimizin önde gelenlerinden Abdullah ibn Ömer’in (radıyallahü anh) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
Çok konuşanın çok kusuru, çok kusuru olanın da çok günahı olur. Günahları çok olanın da –tevbe ve istiğfarla onları temizlemediği takdirde– hakkı ateştir. Onun için kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hep hayır konuşsun ya da sussun!..
Enes bin Malik hazretleri Rasûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
Yalnız kaldığında kendisini Rabbine isyan etmekten alıkoyacak kadar takvası olmayan bir kimsenin yapacağı amellerin Allah nezdinde ne kıymeti olabilir ki?!.
Hazreti Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte her ifadesi lâl ü güher Efendiler Efendisi şöyle buyurur:
Sahip olduğunuz imkanlar açısından durumu sizden daha iyi olanlara değil, daha fenâ durumda bulunanlara bakın. Zira bu (bakış zaviyesi) Allah’ın nimetlerini hafife almamanız için en uygun yoldur.
Sahabe-i güzîn efendilerimizin Hadis ilminde herkesçe hüccet kabul edilen seçkinlerinden Hazreti Ebû Hureyre (radiyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (aleyhi efdalüssalavâti vetteslîmât) şöyle buyurur:
“Kim bir mümin kardeşinin dünyaya ait bir sıkıntısını giderirse, Cenab-ı Allah da onun ahirete ait bir sıkıntısını giderir. Yine kim iman sahibi bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah ü Zü’l-Cemâl de onun ihtiyacını giderir. Kim de inanmış bir kardeşinin herhangi bir kusurunu gizlerse, Settar olan Yüce Allah da dünya ve ahirette onun ayıplarını örter. -Unutulmasın ki- kul, kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da onun yardımındadır.”
Sahabe efendilerimizin önde gelenlerinden Abdullah ibn-i Ömer (radıyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
Sırf ahiret mülahazasıyla yapılması gereken bir işte dünyevî beklentilere giren kimsenin ötede o amelle elde edebileceği hiçbir kazanç yoktur.
(Müsnedü’ş-Şihab, 1/293; Ez-zühd ve sıfatü’z-zâhidîn, 1/67)
Ubade bin Sâmit (radıyallahü anh) hazretlerinin naklettiği bir hadis-i şerifte Kainatın Medar-ı İftiharı Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
Kim Allah’a kavuşma arzusu içinde olursa Allah (azze ve celle) de –Zat-ı Ecell-i A’lâsına yakışır şekilde– ona kavuşmayı ister; kim de Allah’a vuslat özlemi içinde bulunmazsa Cenab-ı Allah da onunla karşılaşmayı istemez.
Hazreti Enes bin Mâlik (radiyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Efendiler Efendisi (aleyhi ekmelüttehâyâ) şöyle buyurmuştur:
Cenab-ı Hakk’a karşı saygı hisleriyle dopdolu olarak her zaman ümit televvünlü bir korku içinde bulunmak demek olan haşyet, faydalı ilim ve salih amel beraberliği diyebileceğimiz hikmetin temelidir. Haram ve yasaklara karşı sürekli tetikte olmak, hatta memnû’ şeylere girme endişesiy¬le, şüpheli hususlara karşı dahi bütün bütün kapanmak şeklinde tarif edebileceğimiz verâ da amellerin piridir. Yalnız kaldığı anlarda kendisini masiyetlerden alıkoyacak böyle bir vera’ya sahip olmayan kimsenin amellerine Allah hiç ehemmiyet vermez.
Abdullah ibn-i Abbas (radıyallahü anh) hazretlerinin naklettiği bir hadis-i şerifte, Kainatın Medar-ı İftiharı Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Kim sadece Allah rızası mülahazasıyla kırk gün sabah namazını (cemaatle) kılarsa kalbinden lisanına hikmet pırlantaları akmaya başlar.
Hazreti Ali (radiyallahü anh) Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselam) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“İnsanların en kerimi olmak isteyen Allah’a karşı takva duygusuyla dopdolu olsun.. en kuvvetli olmayı dileyen Allah’ın havl ve kuvvetine sığınıp O’na mütevekkil bulunsun.. ve her kim de insanların en zengini olmayı murad ederse kendi elindekinden çok Allah’ın bitip tükenmeyen hazinelerine güvensin.”
Müsnedü’ş-Şihab, 1/234; (az farkla) el-Müstedrek, 4/301; Mecmeu’z-Zevaid, 2/967
Hazreti Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, her ifadesi lâl ü güher Efendiler Efendisi şöyle buyurur:
Doğrudan ya da dolaylı olarak Cenab-ı Hakk’ı hatırlatmayan lüzumsuz bütün duygu, düşünce ve fiilleri terketmesi, kişinin İslam’ı bilmesinin ve gereklerini yerine getirmesinin mükemmelliğindendir.
Ebu Zerr (radiyallahü anh) hazretleri Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Nerede bulunursan bulun, Allah’tan kork ve hep takva duygusu içinde ol! Bir günaha düşmüşsen, arkasından hemen bir iyilik yap ki, o günahı siliversin. İnsanlarla olan muamelelerinde de güzel ahlâktan hiç ayrılma!”
Abdullah bin Ömer (radiyallahü anh) hazretleri şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) beni tuttu ve şöyle buyurdu:
“Dünya gurbetinde olduğunu unutma ve hep bir garip gibi davran ya da bir yolcu gibi yaşa.. Asıl ve ebedî vatanına gideceğine öylesine inan ki, ölmeden önce ölmüş ol ve kendini kabir ehlinden say!”
Abdullah bin Abbas (radiyallahü anh) hazretleri Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet say: İhtiyarlık gelip çatmadan evvel gençliğin, hastalıktan evvel sıhhatin, fakir düşmeden evvel varlıklı olmanın, meşguliyetten evvel boş zamanın ve ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bil, bunları güzel değerlendir!”
Abdullah bin Mesud (radiyallahü anh) hazretleri Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Zekatını vermek suretiyle mallarınızı koruyup takviye edin.. hastalarınızın tedavisinde sadakanın belaları defediciliğini de değerlendirin.. bela ve musibetlere karşı da her zaman Allah’a duaya yönelin!”
Abdullah ibn-i Ömer (radiyallahü anh) hazretleri, Efendiler Efendisi (aleyhissalâtü vesselam)’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Hakiki saadet ve gerçek bahtiyarlık, Rabbine karşı halis kulluğunda her an biraz daha derinleşerek adım adım rıza-yı ilâhiye yürüyen bir insanın bu hal üzere çok uzun bir ömür sürmesidir.”
Sahabe-i güzîn efendilerimizden Abdullah ibn-i Amr (radıyallahü anh) hazretleri, Peygamber-i zîşan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
Dünyaya gönülde yer vermemek hem kalbi rahatlatır hem de bedeni. Ona perestiş etmek ise sadece tasa ve hüznü artırır.
Gayr-ı ciddi ve laubali olmaya gelince, o, kalbi katılaştırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.
İbn-i Ömer ve Sehl ibn-i Sa’d (radıyallâhu anhümâ) hazretleri, Efendiler Efendisi’nin şöyle buyurduğunu naklederler:
Nasıl istersen öyle yaşa, fakat bil ki, bir gün mutlaka öleceksin. Kimi seversen sev ama unutma ki, bir gün ondan ayrılacaksın. Dilediğin gibi davran, lâkin şu da her zaman hatırında olsun ki, her yaptığının karşılığını mutlaka göreceksin.
Ebû Hureyre (radıyallahu azze ve celle anh) insanlık âleminin şeref tablosu Efendimiz (aleyhi ekmelüttehayâ)’nın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Mümin, aldansa da aldatmayı asla düşünmeyen ve şartlar ne olursa olsun her zaman kendi karakterini sergileyen bir asil; fâcir ise, türlü türlü ayak oyunlarına teşebbüs etmekten hiçbir zaman sıkılmayan seviyesiz bir zelildir.”